Bakın, anlatıyorum.
Malum, defne yaprağından elde edilen defne yağının mucize
etkileri var. Saç bakımından cilt bakımına kadar. Egzama, uçuk, cildin
soyulması vb. sıkıntılara iyi geldiğini biliyorum. Mevsimsel saç dökülmelerinde,
kafa derisinin kuruyup kaşınmasında da oldukça etkili.
Ancak kaliteli yağ bulmalısınız. Gerçeği ve kalitelisi
donuyor; Soğukta kalmış zeytinyağı gibi.
Bu yüzden aktarları dolaşıyorum. Bulduklarımın nerede
üretildiğini, firmanın adını falan soruyorum.
Niğde merkezde bulunan gösterişli bir aktara girdik. Girizgâh
aynı:
-Defne yağı var mı?
-Var.
-Nerede üretiliyor?
-Bizim kendi ürünümüz efendim.
-Güzel ama nerede üretildiğini soruyorum ben. (Tezgâhtar
kızın yüzüne, aniden, sen de nereden çıktın ifadesi gelip oturuyor.)
-Burada, Niğde’de…
-Defneyi nereden alıyorsunuz?
-Defne yaprağını mı?
-Evet, defne yaprağını.
-Burada, biz yetiştiriyoruz. Ne olmuş ki?(Kızın yüzündeki o
ifade yerini kavgaya hazır bir ifadeye bıraktı çoktan.)
-Yok bir şey, sadece defne burada yetişmez, yetişemez.
Anavatanı Antakya’dır, Akdeniz bitkisidir.
Hızla döndüm ve eşimi sürükleyerek dükkândan çıktım.
Bir haftadır eşimin dilindeyim.
“Defne nerede yetişir, burada. Defne nereye gitti, dağa
kaçtı, dağ nerede, yandı kül oldu bitti.”
Müşteriyi enayi yerine koyan esnaf bindiği dalı kesmiyor mu?
Aldığı ürünün şeceresini araştıran müşteriyi esnaf neredeyse
çiğ çiğ yiyecek.
O tezgâhtar çocuk her şeyi bilmek zorunda değil elbette. Ama
sadece “Bilmiyorum, şimdi sizin için sorar, öğrenirim efendim.” dese daha
dürüstçe olmaz mı?
Ama korkarım pes eden ben oldum. Bir daha böyle sorgulamaları
asla yapmam.
Evde tatsızlık çıkacak vallahi.
Bilmemek çok huzur veriyor insana.