28 Kasım 2022 Pazartesi

BİRAZ ONDAN BİRAZ BUNDAN

 Peşpeşine iki farklı dizi izledik. İkisi de İngiliz yapımı, çok beğendik. Özellikle biri, Black Earth Rısıng, çok etkiledi beni. Başta İngiliz emperyalizmi olmak üzere emperyalizmin Kara Afrika’nın yer altı zenginlikleri üzerinde oynadığı çirkin ve vahşi oyun gırtlağımıza kadar tiksintiyle doldurdu içimizi.

“Batılılar geldiğinde onların ellerinde İncil, bizim de topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde ise bizim topraklarımız vardı.”

Dizi boyunca Kenya’nın kurucu başbakanının bu sözleri çınladı durdu beynimde.

Diğeri İngiliz aristokrasisini yerden yere çalan bir diziydi.

Filmler, diziler, belgeseller ufuk açıcı olabiliyor.

***

Son birkaç yıldır bir film, bir kitap, bir şarkı peşine takılıp savrulup gidiyorum. Bir tür kaçış sanki.

İşe yarıyor mu? Ne gezer… Bir süreliğine aklımı ve yüreğimi yıkayıp arındırıyor, o kadar…

Kimi zaman gündemdeki konulara takılıp kalıyorum. Aklımdan atmak için ne denli uğraşırsam uğraşayım beynimin her bir hücresini ele geçirmiş gibiler…

Bir kadın “Senin kariyerin çocuk yapmaktır.” diyen birinin yüzüne nasıl gülümser, elini nasıl sıkar?

***

Kış iyice kendini gösterdi.

Daha kapıdan dışarı adımımı atar atmaz burnumda kış kokusu… Durdum, derin derin içime çektim…

Üç beş gün sonra böyle rahat nefes alamayacağım, hava kirlenecek. Bir gün güneş bir gün yağmur ve soğuk… Havalar kararsız.

“Kılıçdaroğlu aday olursa kazanamaz.” çeşitlemeleriyle kafa bulandırmaya çalışan aşağılık politikacılar karşısındaki seçmen gibi…

Kararsızlık berbat bir huydur, kişilik zayıflığını gösterir. Her yöne dönebilir, dün yaptığını bugün inkâr edebilir.

Kararsızlık çoğu zaman kararsız elemanın çevresindekilere zarar verir. Durmadan yalan söyleme eğilimleri de vardır.

Tanrı bizi kararsız seçmenden korusun.

***

Antik Yunan mitolojisindeki cehennemin ya da yer altı dünyasının kapısını bekleyen Kerberus adındaki üç başlı canavar köpeği bilirsiniz.

Bugünlerde her yerde Kerberuslar var.

Pazartesi gün doktora gittim. Düştükten sonra kesilmeyen ağrılarıma çare bulmayı ve dizime yeniden bir iğne yaptırmayı umuyordum.

Hastanedeki doktorların sekreterleri, röntgen çeken teknisyenler, pansuman odasındaki hastabakıcı ve muhatap olduğum başka kim varsa her biri ayrı ayrı Kerberus’a dönüşmüşler. İki karış suratlar, ağız içinde gevelenen açıklamalar, terslemeler, haksızlıklarını bastırmak için Kerberus hırlamaları…

Sanırsınız doktor odasının kapısında değil de cehennemin kapısındalar…

Kendimden biliyorum, birileriyle kapışmak ya da terslemek zorunda kaldım mı günlerim zehir oluyor; mutsuz biri oluyorum. Bir türlü içimden atamıyorum.

Bu insanlar bunca aksi, bunca kibirli, bunca kırıcı iken nasıl uyuyabiliyorlar?

İşte sadece biri…

Röntgen bölümünde elime verilen kâğıtta 2. odaya gitmem gerektiği yazıyor. Odanın önünde bekliyorum ama odaya girip çıkan yok, görevli de görünmüyor. Birinci odaya sürekli birileri girip çıkıyor.

Gidip sordum; bana “Çağırdık sizi, gelmediniz.” diye çıkıştı adam. Neredeyse dövecek. Kâğıdı attım önüne, burada iki yazıyor, neden birden çağrılıyorum. Benim kulağım duymuyor, duymak zorunda da değilim. Ama siz o odada olmak zorundasınız.” dedim. “Mesai bitiyor, beklemek zorunda mıyım?” dedi. Tam kavgaya tutuşmuştuk ki röntgeni çekecek olan teknisyen geldi, kolumdan tuttu, “Gel ablacığım, seni hemen alıyorum.” dedi. Öfkemi o çocuktan çıkardım, düşündüklerimi saydım döktüm. Kaç gün geçti, hala ne kendi sözlerimi ne de o azarlanmayı unutmuş değilim.

Pansuman odasındaki pansumancı Ramazan (Adını öğrendim çünkü insanlıktan çıkmış bu adamı şikâyet etmeyi düşünüyorum.), doktor sekreterleri, güvenlikçiler… Hepiniz insanlığınızı nerede bıraktıysanız arayın bulun. Birazcık güler yüz, tebessüm, yumuşak bir üslup, azıcık insanlık gösterisi sizin de iyi hissetmenizi sağlayacak, inanın.

Aslında doktorların da onlardan kalır yanı yok. Kendi kabalıklarının yanında bunca çirkinliğe göz yumdukları için de suçlular. Her şey gözlerinin önünde olup bitiyor.

Bu yaz hep hastanede geçti zamanım. Bunları yaşamak zorunda kaldım.

***

Bu yazı bir aydır dinlenmede.

Kimi zaman duygularım sıcaklığını yitirmeden yazmayı severim. Hemen, anında…

Kimi zaman da öfkemi yatıştırmak için beklerim. Parladığım zaman kendimi dizginleyemediğim de olur çünkü.

O gün yazdıklarımdan bir gün sonra vaz geçtim.

O pansumancıyı da şikâyet etmedim. Ne bileyim, pek doğru gelmedi.

Ne dersiniz, bir gün bu ülkenin insanlarının çoğu yeniden insan olduklarının ayırdına varacaklar mı?

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...