5 Mart 2013 Salı

GENE ŞİİR ÜZERİNE

ŞİİR ÜZERİNE

Edebiyat yaşamdır, Türk Edebiyatı zengin bir yaşanmışlığı, acıları gecelerden gündüzlere damıtan ruhları taşır her sözcüğünde, her uyağında.

Karacaoğlan’ın dört şiirini okumuş olan birisi artık nerede görse tanır şairin dizelerini. Dizelere sinen ruh, şairin dili, anlatımı, ait olduğu gelenek kuşkuya yer bırakmaz.

Yaşar Kemal’den alıntıladığınız bir paragrafı, Peyami Safa’ya aittir diye yutturamazsınız bir okura.

Nazım Hikmet’i de bir başkasıyla karıştıramazsınız kesinlikle. Hayatında bir Nazım şiiri bile okumuş olan biri farkı derhal anlar.

Anonim eserlerde bile benzer bir durum vardır. Sahibi belli olmayabilir ama ait olduğu gelenekten, dilinden, temasından, ait olduğu dönemi bilirsiniz.

“Ben Cumhuriyet Kadınıyım

takamam yüzüme peçeyi

saramam bedenimi kara çarşafa

ve ihanet edemem yüce ataya

ben cumhuriyet kadınıyım

laik yaşamak varken

şeriat diye bağıramam

ekmek özgürlük eşitlik savaşında

erkeğimle omuz omuza vuruşmak varken

boynuma zincir ayağıma pranga vurdurup

sinemem bir köşeye

ben cumhuriyet kadınıyım

inkar edemem nene hatunu kara fatmayı

bebeği yerine mermiyi saran o yüce anayı

unutamam çanakkaleyi dumlupınarı kurtuluşu

her karışı şehit kanlarıyla sulanan vatanı

satamam ne pahasına olursa olsun

ben cumhuriyet kadınıyım

değer görürken öpülürken elim

satılamam pazarlarda köle misali

dünya kadınlarıyla aynı safta olmak varken

ikinci sınıf sıfatını yakıştırmam kendime

kadın erkek eşitliğini vermişken elime atam

yine on adım geriden yürüyemem

ben cumhuriyet kadınıyım

yürümek varken ilkeler elimde

uğraşamam sultanla sarayla

………………………………………….”

 

Böyle bir metin dolanıyor internette şiir diye. Sahibi belli değil, anonim yani. Bir kere bu bir şiir değil, olamaz. Bu denli yaratıcılıktan, çağrışımlardan, duygudan uzak; lise tarih kitaplarından ezberlenmiş bilgilerin art arda sıralandığı satırlar, sırf alt alta dizilmiş diye şiir olamaz. Ben metni internetten aldım ve üzerinde oynamadım. Aslı buysa, yazım kuralları, noktalama bakımından da berbat bir kompozisyon.
(Bu metni şiir diye okumak da çağdaş Cumhuriyet kadınına hakarettir, onun aklını küçümsemektir.)

“Ayın altında kağnılar gidiyordu.

Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.

Toprak öyle bitip tükenmez,

dağlar öyle uzakta,

sanki gidenler hiçbir zaman

                 hiçbir menzile erişmiyecekti.

Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.

Ve onlar

             ayın altında dönen ilk tekerlekti.

Ayın altında öküzler

başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi

                                          ufacık, kısacıktılar,

ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında

ve ayakları altından akan

                       toprak,

                             toprak

                                   ve topraktı.

Gece aydınlık ve sıcak

ve kağnılarda tahta yataklarında

koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.

Ve kadınlar

birbirlerinden gizliyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.

Ve kadınlar,

bizim kadınlarımız :

korkunç ve mübarek elleri,

              ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

                                        anamız, avradımız, yârimiz

ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

                 öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve karasabana koşulan

ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

                                           kadınlar,

                                                 bizim kadınlarımız

şimdi ayın altında

kağnıların ve hartuçların peşinde

harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi

aynı yürek ferahlığı,

aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.

Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde

                             ince boyunlu çocuklar uyuyordu.

Ve ayın altında kağnılar

               yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.”

 

Şiir budur.

İşte bizim kadınlarımız böyle attılar Cumhuriyet temellerine ilk harcı.

Teması yakın bu iki metnin birbiriyle ilgisi olmadığı çok açık değil mi? İkinci metin bir şiirdir, eşsiz güzellikte bir şiir. Üstelik hemen anlaşılacağı gibi Nazım Hikmet’in bir şiiridir. Arada dağlar var demeyeceğim; çünkü bu da bir mesafedir ve bu iki metin kıyaslanamaz bile.

Bizde ne yazık ki şiir okuma alışkanlığı yoktur. Kitap okumaktan anladığımız sadece roman okumaktır. Geçmişinde koca uygarlıkları şiirle inşa etmiş bir toplum için ne acı, değil mi?

Nazım Hikmet’i, Ahmet Arif’i …. herkes duymuştur ama birkaç şiirini kulaktan dolma bilenlerin sayısı bile azdır.

Şiir okumadığımız için de hayatımız böyle iyice kurudu, yavanlaştı, çölleşti.

Şiirli günler…

 

 

 


 

 

 

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...