Edebiyat yaşamdır, Türk Edebiyatı zengin bir
yaşanmışlığı, acıları gecelerden gündüzlere damıtan ruhları taşır her
sözcüğünde, her uyağında.
Karacaoğlan’ın dört şiirini okumuş olan birisi
artık nerede görse tanır şairin dizelerini. Dizelere sinen ruh, şairin dili,
anlatımı, ait olduğu gelenek kuşkuya yer bırakmaz.
Yaşar Kemal’den alıntıladığınız bir paragrafı,
Peyami Safa’ya aittir diye yutturamazsınız bir okura.
Nazım Hikmet’i de bir başkasıyla karıştıramazsınız
kesinlikle. Hayatında bir Nazım şiiri bile okumuş olan biri farkı derhal anlar.
Anonim eserlerde bile benzer bir durum vardır. Sahibi
belli olmayabilir ama ait olduğu gelenekten, dilinden, temasından, ait olduğu
dönemi bilirsiniz.
“Ben Cumhuriyet Kadınıyım
takamam yüzüme peçeyi
saramam bedenimi kara çarşafa
ve ihanet edemem yüce ataya
ben cumhuriyet kadınıyım
laik yaşamak varken
şeriat diye bağıramam
ekmek özgürlük eşitlik savaşında
erkeğimle omuz omuza vuruşmak varken
boynuma zincir ayağıma pranga vurdurup
sinemem bir köşeye
ben cumhuriyet kadınıyım
inkar edemem nene hatunu kara fatmayı
bebeği yerine mermiyi saran o yüce anayı
unutamam çanakkaleyi dumlupınarı kurtuluşu
her karışı şehit kanlarıyla sulanan vatanı
satamam ne pahasına olursa olsun
ben cumhuriyet kadınıyım
değer görürken öpülürken elim
satılamam pazarlarda köle misali
dünya kadınlarıyla aynı safta olmak varken
ikinci sınıf sıfatını yakıştırmam kendime
kadın erkek eşitliğini vermişken elime atam
yine on adım geriden yürüyemem
ben cumhuriyet kadınıyım
yürümek varken ilkeler elimde
uğraşamam sultanla sarayla
………………………………………….”
Böyle bir metin dolanıyor
internette şiir diye. Sahibi belli değil, anonim yani. Bir kere bu bir şiir
değil, olamaz. Bu denli yaratıcılıktan, çağrışımlardan, duygudan uzak; lise
tarih kitaplarından ezberlenmiş bilgilerin art arda sıralandığı satırlar, sırf
alt alta dizilmiş diye şiir olamaz. Ben metni internetten aldım ve üzerinde
oynamadım. Aslı buysa, yazım kuralları, noktalama bakımından da berbat bir
kompozisyon.
(Bu metni şiir diye okumak da çağdaş Cumhuriyet kadınına
hakarettir, onun aklını küçümsemektir.)
“Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir
üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare
meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan
gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık
boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar
çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizliyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve
tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman
gözleriyle
anamız,
avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis
yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve
pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve
zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı
sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık
içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu
çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden
Afyon'a doğru.”
Şiir budur.
İşte bizim kadınlarımız böyle
attılar Cumhuriyet temellerine ilk harcı.
Teması yakın bu iki metnin
birbiriyle ilgisi olmadığı çok açık değil mi? İkinci metin bir şiirdir, eşsiz
güzellikte bir şiir. Üstelik hemen anlaşılacağı gibi Nazım Hikmet’in bir
şiiridir. Arada dağlar var demeyeceğim; çünkü bu da bir mesafedir ve bu iki
metin kıyaslanamaz bile.
Bizde ne yazık ki şiir okuma
alışkanlığı yoktur. Kitap okumaktan anladığımız sadece roman okumaktır. Geçmişinde
koca uygarlıkları şiirle inşa etmiş bir toplum için ne acı, değil mi?
Nazım Hikmet’i, Ahmet Arif’i …. herkes
duymuştur ama birkaç şiirini kulaktan dolma bilenlerin sayısı bile azdır.
Şiir okumadığımız için de
hayatımız böyle iyice kurudu, yavanlaştı, çölleşti.
Şiirli günler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder