6 Ocak 2014 Pazartesi

ÇOCUK ADLARI ANNE VE BABALARIN GÜNAHI YA DA SEVABI OLABİLİR

Geçenlerde Niğde Devlet Hastanesinde bir türlü gelmek bilmeyen sıramızı beklerken “cehalet”, bir genç Geçenlerde Niğde Devlet Hastanesinde bir türlü gelmek bilmeyen sıramızı beklerken “cehalet”, bir genç kadın olarak “tecessüm” etmiş bir biçimde karşıma çıkıverdi.
Uzun bir süre aynı doktorun kapsı önünde bekleyince ister istemez dikkatimi etrafa veriyorum. İnsanları incelemek hoşuma gidiyor bu anlarda. Yanındaki çocuğun tuhaf kesimli saçı yüzünden dikkatimi çekti bu kadın. Başının üst ve yan kısımları üç numara tıraş edilmiş, arka kısmı ise omuzlarına kadar uzatılmış. Belli ki adaklı çocuk. Anadolu’da erkek çocukları yaşamayan aileler, böyle adaklar adıyor. Belli bir yaşa dek saçlarını kesmiyorlar.
Başka bir kadın oturdu yanlarına. Başı örtülü… Sohbete başladılar. İkinci kadının gözleri benim yakamdaki Atatürk rozetinde. Bu rozeti bir süredir sırf tepki olsun diye takmaya başladım. Hani şu Atatürk resimleri yüzünden ceza yiyen sürücüler olayından beri… Belli, hoşuna gitmedi. Nedenini kendisinin bildiğinden de kuşkuluyum. Anlatılan yalanlara inanmış, belli… Öyle güdülenmiş.
Bakışlar üstümde ya… Benim kulaklar alarmda. Konuştuklarını dinlemeye çalışıyorum. İkinci kadın, çocuğa adını sordu. Çocuk “Enelhak” demez mi… Kulaklarıma inanamadım, yanlış anladığımı düşündüm. Bereket, kadın da pek anlamamış olacak ki tekrar sordu. Bu kez anne çokbilmiş bir ifadeyle, kasılarak yanıt verdi. “Enelhak”
Öyle bir irkilmişim ki kadın bu şaşkınlığı düşmanlığa yordu sanırım ve çok tuhaf ve düşmanca bir tavırla bana bakarak çocuğun adını tekrarladı.
Lisede edebiyat derslerinde birazcık dikkatli ders dinleyen herkes bilir ki “enel hak” “Ben Allah’ım.” Anlamına gelen bir tasavvuf ifadesidir ve Arapçadır.
Sırf “Enel Hak” dedikleri için yobazlar tarafından öldürülen Hallac-ı Mansurları, Seyyid Nesimîleri hemen herkes bilir.
Çok basitçe ve çok kısaca özetlemek gerekirse; Tasavvuf felsefesinde, yaratılmış olan bütün varlıklar, evren Tanrı’nın yansımasından başka bir şey değildir. Tanrı, adem denilen yokluk aynasına bakarak “ol” dediğinde kendi görüntüsü cisimleşmiş ve kainat olmuştur. Tasavvufa göre Tanrı yolunda nefsini eğiten, olgunlaşıp pişen, eren, bu yolda ulaşılabilecek makamların en tepesine ulaşmış kişi Tanrı ile bütünleşir, aslına döner, bir aynadaki görüntümüz nasıl bizim aslımızdan başka bir şey değilse, bu makama yani fenafillah derecesine ulaşan kişi de aslına dönmüştür. Vücudun birliği (vahdet- vücut) denilen şey işte kişinin Tanrıyla birleşip tek vücut olmasıdır. Bu makama eren kişi, artık “ Enel Hak” (Ben Hakk’ım.) diyebilir.
Sözdeki mecazı anlamayan softalar, yobazlar, Allah’a şirk koşulduğu iddiasıyla çok cana kıymışlardır.
Çocuğuna bu adı koyan annenin dini inancının samimiyeti elbette sorgulanamaz. Olay bilgisizlikten, cehaletten kaynaklanıyor. Hem de ne cehalet. Öyle az buz değil ha…
Bu anne, çocuğuna bu adı verirken daha çok, en çok Müslüman olacağını, Tanrı katında sevaba girmiş olacağını düşünmüş olmalı. İster mecaz ister sözlük anlamıyla olsun, bu ifadeyi çocuğuna ad olarak veren bir aile, çocuklarına her seslendiklerinde ne demiş olduklarını bilmiyor olabilir mi?
Kim bilir belki de Hallac- ı Mansur menkıbesini duymuşlardır. İnancı uğruna ölen Mansur’u sahiplenmek ve bunu göstermek istemişlerdir…
Ancak gene de cehalet ortada işte…
Nedenleri, en hafif deyişle, sonucun tuhaflığını örtmüyor.
Dahası çocuk, çocuktur; adı ne olursa olsun… Yani yaramazlık yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Evin içinde top oynarken bir şeyler kırılabilir, ev dağılabilir, yeni alınan televizyon parçalanabilir örneğin. Anne çocuğuna kızmayacak mı yani? “Enelhak, Allah’ın cezası, gene ne halt ettin?” demeyecek mi en hafifinden.

“Bir anne-baba, çocuğuna koyduğu isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır."
Bu açıdan bakıldığında çocuklara konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.
Kulağa ne de hoş geliyor diye isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.”

Feride YAŞAR ÖZDEMİRın olarak “tecessüm” etmiş bir biçimde karşıma çıkıverdi.
Uzun bir süre aynı doktorun kapsı önünde bekleyince ister istemez dikkatimi etrafa veriyorum. İnsanları incelemek hoşuma gidiyor bu anlarda. Yanındaki çocuğun tuhaf kesimli saçı yüzünden dikkatimi çekti bu kadın. Başının üst ve yan kısımları üç numara tıraş edilmiş, arka kısmı ise omuzlarına kadar uzatılmış. Belli ki adaklı çocuk. Anadolu’da erkek çocukları yaşamayan aileler, böyle adaklar adıyor. Belli bir yaşa dek saçlarını kesmiyorlar.
Başka bir kadın oturdu yanlarına. Başı örtülü… Sohbete başladılar. İkinci kadının gözleri benim yakamdaki Atatürk rozetinde. Bu rozeti bir süredir sırf tepki olsun diye takmaya başladım. Hani şu Atatürk resimleri yüzünden ceza yiyen sürücüler olayından beri… Belli, hoşuna gitmedi. Nedenini kendisinin bildiğinden de kuşkuluyum. Anlatılan yalanlara inanmış, belli… Öyle güdülenmiş.
Bakışlar üstümde ya… Benim kulaklar alarmda. Konuştuklarını dinlemeye çalışıyorum. İkinci kadın, çocuğa adını sordu. Çocuk “Enelhak” demez mi… Kulaklarıma inanamadım, yanlış anladığımı düşündüm. Bereket, kadın da pek anlamamış olacak ki tekrar sordu. Bu kez anne çokbilmiş bir ifadeyle, kasılarak yanıt verdi. “Enelhak”
Öyle bir irkilmişim ki kadın bu şaşkınlığı düşmanlığa yordu sanırım ve çok tuhaf ve düşmanca bir tavırla bana bakarak çocuğun adını tekrarladı.
Lisede edebiyat derslerinde birazcık dikkatli ders dinleyen herkes bilir ki “enel hak” “Ben Allah’ım.” Anlamına gelen bir tasavvuf ifadesidir ve Arapçadır.
Sırf “Enel Hak” dedikleri için yobazlar tarafından öldürülen Hallac-ı Mansurları, Seyyid Nesimîleri hemen herkes bilir.
Çok basitçe ve çok kısaca özetlemek gerekirse; Tasavvuf felsefesinde, yaratılmış olan bütün varlıklar, evren Tanrı’nın yansımasından başka bir şey değildir. Tanrı, adem denilen yokluk aynasına bakarak “ol” dediğinde kendi görüntüsü cisimleşmiş ve kainat olmuştur. Tasavvufa göre Tanrı yolunda nefsini eğiten, olgunlaşıp pişen, eren, bu yolda ulaşılabilecek makamların en tepesine ulaşmış kişi Tanrı ile bütünleşir, aslına döner, bir aynadaki görüntümüz nasıl bizim aslımızdan başka bir şey değilse, bu makama yani fenafillah derecesine ulaşan kişi de aslına dönmüştür. Vücudun birliği (vahdet- vücut) denilen şey işte kişinin Tanrıyla birleşip tek vücut olmasıdır. Bu makama eren kişi, artık “ Enel Hak” (Ben Hakk’ım.) diyebilir.
Sözdeki mecazı anlamayan softalar, yobazlar, Allah’a şirk koşulduğu iddiasıyla çok cana kıymışlardır.
Çocuğuna bu adı koyan annenin dini inancının samimiyeti elbette sorgulanamaz. Olay bilgisizlikten, cehaletten kaynaklanıyor. Hem de ne cehalet. Öyle az buz değil ha…
Bu anne, çocuğuna bu adı verirken daha çok, en çok Müslüman olacağını, Tanrı katında sevaba girmiş olacağını düşünmüş olmalı. İster mecaz ister sözlük anlamıyla olsun, bu ifadeyi çocuğuna ad olarak veren bir aile, çocuklarına her seslendiklerinde ne demiş olduklarını bilmiyor olabilir mi?
Kim bilir belki de Hallac- ı Mansur menkıbesini duymuşlardır. İnancı uğruna ölen Mansur’u sahiplenmek ve bunu göstermek istemişlerdir…
Ancak gene de cehalet ortada işte…
Nedenleri, en hafif deyişle, sonucun tuhaflığını örtmüyor.
Dahası çocuk, çocuktur; adı ne olursa olsun… Yani yaramazlık yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Evin içinde top oynarken bir şeyler kırılabilir, ev dağılabilir, yeni alınan televizyon parçalanabilir örneğin. Anne çocuğuna kızmayacak mı yani? “Enelhak, Allah’ın cezası, gene ne halt ettin?” demeyecek mi en hafifinden.
“Bir anne-baba, çocuğuna koyduğu isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır.
Bu açıdan bakıldığında çocuklara konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.
Kulağa ne de hoş geliyor diye isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.”

Feride YAŞAR ÖZDEMİR

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...