Geçenlerde Niğde Devlet
Hastanesinde bir türlü gelmek bilmeyen sıramızı beklerken “cehalet”, bir genç
Geçenlerde Niğde Devlet
Hastanesinde bir türlü gelmek bilmeyen sıramızı beklerken “cehalet”, bir genç
kadın olarak “tecessüm” etmiş bir biçimde karşıma çıkıverdi.
Uzun bir süre aynı doktorun kapsı
önünde bekleyince ister istemez dikkatimi etrafa veriyorum. İnsanları incelemek
hoşuma gidiyor bu anlarda. Yanındaki çocuğun tuhaf kesimli saçı yüzünden
dikkatimi çekti bu kadın. Başının üst ve yan kısımları üç numara tıraş edilmiş,
arka kısmı ise omuzlarına kadar uzatılmış. Belli ki adaklı çocuk. Anadolu’da
erkek çocukları yaşamayan aileler, böyle adaklar adıyor. Belli bir yaşa dek
saçlarını kesmiyorlar.
Başka bir kadın oturdu yanlarına.
Başı örtülü… Sohbete başladılar. İkinci kadının gözleri benim yakamdaki Atatürk
rozetinde. Bu rozeti bir süredir sırf tepki olsun diye takmaya başladım. Hani
şu Atatürk resimleri yüzünden ceza yiyen sürücüler olayından beri… Belli,
hoşuna gitmedi. Nedenini kendisinin bildiğinden de kuşkuluyum. Anlatılan
yalanlara inanmış, belli… Öyle güdülenmiş.
Bakışlar üstümde ya… Benim
kulaklar alarmda. Konuştuklarını dinlemeye çalışıyorum. İkinci kadın, çocuğa
adını sordu. Çocuk “Enelhak” demez mi… Kulaklarıma inanamadım, yanlış
anladığımı düşündüm. Bereket, kadın da pek anlamamış olacak ki tekrar sordu. Bu
kez anne çokbilmiş bir ifadeyle, kasılarak yanıt verdi. “Enelhak”
Öyle bir irkilmişim ki kadın bu
şaşkınlığı düşmanlığa yordu sanırım ve çok tuhaf ve düşmanca bir tavırla bana
bakarak çocuğun adını tekrarladı.
Lisede edebiyat derslerinde
birazcık dikkatli ders dinleyen herkes bilir ki “enel hak” “Ben Allah’ım.” Anlamına
gelen bir tasavvuf ifadesidir ve Arapçadır.
Sırf “Enel Hak” dedikleri için
yobazlar tarafından öldürülen Hallac-ı Mansurları, Seyyid Nesimîleri hemen
herkes bilir.
Çok basitçe ve çok kısaca
özetlemek gerekirse; Tasavvuf felsefesinde, yaratılmış olan bütün varlıklar,
evren Tanrı’nın yansımasından başka bir şey değildir. Tanrı, adem denilen
yokluk aynasına bakarak “ol” dediğinde kendi görüntüsü cisimleşmiş ve kainat
olmuştur. Tasavvufa göre Tanrı yolunda nefsini eğiten, olgunlaşıp pişen, eren,
bu yolda ulaşılabilecek makamların en tepesine ulaşmış kişi Tanrı ile
bütünleşir, aslına döner, bir aynadaki görüntümüz nasıl bizim aslımızdan başka
bir şey değilse, bu makama yani fenafillah derecesine ulaşan kişi de aslına
dönmüştür. Vücudun birliği (vahdet- vücut) denilen şey işte kişinin Tanrıyla
birleşip tek vücut olmasıdır. Bu makama eren kişi, artık “ Enel Hak” (Ben Hakk’ım.)
diyebilir.
Sözdeki mecazı anlamayan
softalar, yobazlar, Allah’a şirk koşulduğu iddiasıyla çok cana kıymışlardır.
Çocuğuna bu adı koyan annenin
dini inancının samimiyeti elbette sorgulanamaz. Olay bilgisizlikten, cehaletten
kaynaklanıyor. Hem de ne cehalet. Öyle az buz değil ha…
Bu anne, çocuğuna bu adı verirken
daha çok, en çok Müslüman olacağını, Tanrı katında sevaba girmiş olacağını
düşünmüş olmalı. İster mecaz ister sözlük anlamıyla olsun, bu ifadeyi çocuğuna
ad olarak veren bir aile, çocuklarına her seslendiklerinde ne demiş olduklarını
bilmiyor olabilir mi?
Kim bilir belki de Hallac- ı
Mansur menkıbesini duymuşlardır. İnancı uğruna ölen Mansur’u sahiplenmek ve bunu
göstermek istemişlerdir…
Ancak gene de cehalet ortada işte…
Nedenleri, en hafif deyişle, sonucun
tuhaflığını örtmüyor.
Dahası çocuk, çocuktur; adı ne
olursa olsun… Yani yaramazlık yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Evin içinde top oynarken bir
şeyler kırılabilir, ev dağılabilir, yeni alınan televizyon parçalanabilir
örneğin. Anne çocuğuna kızmayacak mı yani? “Enelhak, Allah’ın cezası, gene ne
halt ettin?” demeyecek mi en hafifinden.
“Bir anne-baba, çocuğuna koyduğu
isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir
ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür
boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır."
Bu açıdan bakıldığında çocuklara
konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun
ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.
Kulağa ne de hoş geliyor diye
isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın
sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini
taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.”
Feride YAŞAR ÖZDEMİRın olarak “tecessüm” etmiş bir biçimde karşıma çıkıverdi.
Uzun bir süre aynı doktorun kapsı
önünde bekleyince ister istemez dikkatimi etrafa veriyorum. İnsanları incelemek
hoşuma gidiyor bu anlarda. Yanındaki çocuğun tuhaf kesimli saçı yüzünden
dikkatimi çekti bu kadın. Başının üst ve yan kısımları üç numara tıraş edilmiş,
arka kısmı ise omuzlarına kadar uzatılmış. Belli ki adaklı çocuk. Anadolu’da
erkek çocukları yaşamayan aileler, böyle adaklar adıyor. Belli bir yaşa dek
saçlarını kesmiyorlar.
Başka bir kadın oturdu yanlarına.
Başı örtülü… Sohbete başladılar. İkinci kadının gözleri benim yakamdaki Atatürk
rozetinde. Bu rozeti bir süredir sırf tepki olsun diye takmaya başladım. Hani
şu Atatürk resimleri yüzünden ceza yiyen sürücüler olayından beri… Belli,
hoşuna gitmedi. Nedenini kendisinin bildiğinden de kuşkuluyum. Anlatılan
yalanlara inanmış, belli… Öyle güdülenmiş.
Bakışlar üstümde ya… Benim
kulaklar alarmda. Konuştuklarını dinlemeye çalışıyorum. İkinci kadın, çocuğa
adını sordu. Çocuk “Enelhak” demez mi… Kulaklarıma inanamadım, yanlış
anladığımı düşündüm. Bereket, kadın da pek anlamamış olacak ki tekrar sordu. Bu
kez anne çokbilmiş bir ifadeyle, kasılarak yanıt verdi. “Enelhak”
Öyle bir irkilmişim ki kadın bu
şaşkınlığı düşmanlığa yordu sanırım ve çok tuhaf ve düşmanca bir tavırla bana
bakarak çocuğun adını tekrarladı.
Lisede edebiyat derslerinde
birazcık dikkatli ders dinleyen herkes bilir ki “enel hak” “Ben Allah’ım.” Anlamına
gelen bir tasavvuf ifadesidir ve Arapçadır.
Sırf “Enel Hak” dedikleri için
yobazlar tarafından öldürülen Hallac-ı Mansurları, Seyyid Nesimîleri hemen
herkes bilir.
Çok basitçe ve çok kısaca
özetlemek gerekirse; Tasavvuf felsefesinde, yaratılmış olan bütün varlıklar,
evren Tanrı’nın yansımasından başka bir şey değildir. Tanrı, adem denilen
yokluk aynasına bakarak “ol” dediğinde kendi görüntüsü cisimleşmiş ve kainat
olmuştur. Tasavvufa göre Tanrı yolunda nefsini eğiten, olgunlaşıp pişen, eren,
bu yolda ulaşılabilecek makamların en tepesine ulaşmış kişi Tanrı ile
bütünleşir, aslına döner, bir aynadaki görüntümüz nasıl bizim aslımızdan başka
bir şey değilse, bu makama yani fenafillah derecesine ulaşan kişi de aslına
dönmüştür. Vücudun birliği (vahdet- vücut) denilen şey işte kişinin Tanrıyla
birleşip tek vücut olmasıdır. Bu makama eren kişi, artık “ Enel Hak” (Ben Hakk’ım.)
diyebilir.
Sözdeki mecazı anlamayan
softalar, yobazlar, Allah’a şirk koşulduğu iddiasıyla çok cana kıymışlardır.
Çocuğuna bu adı koyan annenin
dini inancının samimiyeti elbette sorgulanamaz. Olay bilgisizlikten, cehaletten
kaynaklanıyor. Hem de ne cehalet. Öyle az buz değil ha…
Bu anne, çocuğuna bu adı verirken
daha çok, en çok Müslüman olacağını, Tanrı katında sevaba girmiş olacağını
düşünmüş olmalı. İster mecaz ister sözlük anlamıyla olsun, bu ifadeyi çocuğuna
ad olarak veren bir aile, çocuklarına her seslendiklerinde ne demiş olduklarını
bilmiyor olabilir mi?
Kim bilir belki de Hallac- ı
Mansur menkıbesini duymuşlardır. İnancı uğruna ölen Mansur’u sahiplenmek ve bunu
göstermek istemişlerdir…
Ancak gene de cehalet ortada işte…
Nedenleri, en hafif deyişle, sonucun
tuhaflığını örtmüyor.
Dahası çocuk, çocuktur; adı ne
olursa olsun… Yani yaramazlık yapma hak ve özgürlüğüne sahiptir.
Evin içinde top oynarken bir
şeyler kırılabilir, ev dağılabilir, yeni alınan televizyon parçalanabilir
örneğin. Anne çocuğuna kızmayacak mı yani? “Enelhak, Allah’ın cezası, gene ne
halt ettin?” demeyecek mi en hafifinden.
“Bir anne-baba, çocuğuna koyduğu
isimle çocuğunun bir ömür boyu çağrılacağını ve aynı ismin üzerindeki ruhla bir
ömür boyunca ruhsal temas sağlayacağını ve o ismin anlamıyla çocuğu bir ömür
boyu her an tetikleyeceğini unutmamalıdır.
Bu açıdan bakıldığında çocuklara
konulacak isimler, “güzel” ve “uygun” isimler olmalıdır. Genel anlamda çocuğun
ve insanın ruhuyla barışık ve eşgüdüm sağlayacak karakterde olmalıdır.
Kulağa ne de hoş geliyor diye
isim koymak, Kur’an’da geçiyor diye Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını insanın
sırtına yüklemek veya şu eşyaya benzesin ya da şu hayvanın şu güzel özelliğini
taşısın diye çocuklara isim koymak psikolojik açıdan doğru değildir.”
Feride YAŞAR ÖZDEMİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder