Hafif bir
karıncalanma var avuçlarımda. Sol elimi açtım, dikkatle inceledim, benim elim
değil. Bu çizgiler, bu yara izi bana aitmiş gibi durmuyor. Ellerim bana
yabancı. İçim ürperdi, üstümden soğuk bir yel esti geçti. Bir anlığına, sadece
birkaç saniye, belki sonsuz, bilmiyorum.
Sonra ellerim bana
geri döndü.
Gün görmüş, umur
görmüş çileli ellerim. Soğan doğrayan, sıçrayan kızartma yağından yanan
ellerim, ağlayan küçücük bir çocuğun üst dudağından ağzına doğru akan sümüğünü
silen ellerim, dostlarıma güvenle uzattığım, düşmanlarıma tetikte ellerim, kimi
zaman gözlerimin görmediğini gören ellerim, yazan çizen ellerim…
Aceleci ellerim,
telaşlı ellerim, çokça yanılan ama pes etmeyen ellerim…
Namerde asla
açılmayan ama yüze güleni dost sanan saf ellerim.
Sevdiklerimden
armağan alırken bile utanan, terleyen ellerim, vermeye gelince cömert ellerim,
Zavallı ellerim…
Sevdiklerini
incitmemek adına yalan söylerken kıvrılan, kıvranan, sızlayan ellerim,
Her acıya dayandı
da bu eller, ülkenin cayır cayır yanmasına dayanamıyor.
Yüzlerce masum
insanın zindanlarda tutsaklığına dayanamıyor.
Ağır hasta, hüküm
giymemiş, iddianamesi bile yazılmamış bir kanser hastasını ölsününe tutan
vicdanı anlayamıyor.
Kıvrandı kaldı.
Benden uzaklaştı, bana yabancılaştı, beni inkâr ediyor.
Üşüdüm, çok
üşüdüm. Bu yaz sıcağında her yer kavrulurken, dağlar taşlar alev ateş yanarken
üşüdüm.
Ellerim üşüdü.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder