29 Mayıs 2020 Cuma

Kadın olmak zor iş.

Kadın olmak zor iş.
Anneleriniz kendilerinin birer taklidi olmanızı isterler. Yemek yapmaktan makyaja, onlar nasıl yapıyorsa, yapmışsa öyle yapmalısınız.
Yemeğe onun doğradığı soğan kadar soğan doğramaya zorunlusunuzdır örneğin.
Arkadaşlarınız sanki kendi arkadaşlarıymış gibi, onlarla yakınlık kurarlarsa sizi daha sıkı kontrol edebilecekmiş gibi davranırlar ya da arkadaşlarınıza hiç yüz vermezler. Yalnızlığa mahkum olmanız kontrol edilmenizi kolaylaştırır çünkü.
Hele bir özgün olmaya, yaratıcılık taslamaya kalkın; fırça hazırdır, hem de en kocamanından. Gözlerini üstünüzden ayırmazlar, aykırı olmanıza tahammül edemezler.
Hata yapmanıza asla izin vermezler.
Bu bir döngüdür aslında. Dönecek dönecek gene yaşanacak.

Babalarınız, size, sizin aklınıza, yüreğinize, becerilerinize, yeteneklerinize değil kendi kafalarında biçimlenen bir modele göre bir gelecek hazırlarlar size. Bunu da sizin iyiliğiniz için yaptıklarına inanır, sizi de inandırırlar. Birey olmanıza, özgür olmanıza, aykırı olmanıza asla izin vermek istemezler.

Erkek kardeşleriniz sizi ikinci anneleri gibi gördüklerinden sizleri de köle yerine koyarlar.
Tuhaf olan anne ve babalarınız bu durumdan son derece hoşnuttur.

Evlenmek asla kurtuluş değildir. En uygar, en çağdaş kafalı bir erkek bile karısının bir karış öne geçmesinden hoşlanmaz. Siz aklınızla, yüreğinizle her sıçradığınızda bir engele çarparsınız.
(Küçük bir anı: Bir sendikada kadın komisyonunun toplantısında, sendika başkanı telefonla arayan karısına fırça çekmişti de komisyon üyeleri şaşıp şaşıp kalmıştı.)

Kayınvalideniz, yemeğe eklediğiniz baharatın bile oğlunu öldüreceğini düşünür. Siz hep yanlışsınızdır. Siz de ona karşı koşullanmış olduğunuz için, o da, kadın olmanın zor yanını bir başka biçimde yaşar. Gelecekte sizin yaşayacağınız gibi. Döngü...

Çocuk sahibi olmak mı? Bizde zincire vurulmak gibidir.

Kadın ölür aile, çoluk çocuk darmadağın olur.
Erkek ölür, kadın bütün aileyi kenetler birbirine.
Kadın olmak aşağı yukarı budur ve çok zordur çook...
Ama bizim ülkemizde katmerli, dokuz kat katmerli zordur.
Siyasilerinden din adamlarına, herkes her türlü yobazlığı sizin üstünüzden yürütür.
Küfürlerin öznesi kadındır.
Namussuzların sığındığı kalkan kadının namusudur, her türlü alçaklık kadın namusu üzerinden yapılır.
Bir yargıç tecavüze uğrayan dokuz yaşındaki çocuk için "Rızası vardı." hükmü verebilir.
Ekonomi kötüye mi gidiyor? Sorumlu kadındır.
Ülkeyi yönetemez hale mi geldiler? Sorumlusu kadındır.
Kadın erkek halay çekmeniz bile yobazın malzemesidir.

Ancak bütün dünyanın unuttuğu bir şey var; dünya sadece kadınların omuzlarında dönüyor. Gök kubbe yalnızca kadınların hatırına çökmüyor.

28.05.2020, Edip Cansever

28.05.2020, Edip Cansever'in yıldızlara göç ettiği tarih.
Kaç gündür insanın sinirlerini perişan eden olaylar gördük. Daha kötüsü olamaz derken, daha beteri oluyor.
Edip Cansever'i ölüm yıl dönümünde anmak da mümkün olmadı.
Aslında canım istemedi.
Bunca acının, isyanın arasında; el kadar bebelere yapılanlara, el kadar bebelere yapılanları kutsayan insanlara, yalana, dolana, talana, hırsızlığa, arsızlığa, hırsa, yüzsüzlüğe, adaletsizliğe, kayırmacılığa, ötekileştirmeye, ahlakın-erdemin ayaklar altına alınmasına bu yürek dayanamıyor çünkü.
Sonra, gecenin bu saatinde, sabaha bu kadar az kalmışken kafama dank etti:
Teslim olmamak gerek. Acıya, o acıları yaşatanlara teslim olmamak gerek.
Umutsuzluğa kapılmak, kedere boğulup, bedeni açlık grevine sokmuş gibi aklı ve yüreği aç bırakmak teslimiyet değil de nedir?
Akıl ve yürek sağlam olmalı.
Akıl ve yürek tek silahımız, beslenmeli, korunmalı, arınmalı.
Akıl ve yürek umut ister, sevgi ister, dayanışma ister. Akıl ve yürek evrende yalnız olmadığını bilmek ister.
Tek dermanı var akıl ve yüreğin; sanat, şiir.
Binlerce yıldır kavganın, isyanın, baş kaldırmanın, teslim olmamanın, adalet arayışının feneri şiir olmuş.
Şiir binlerce yıl öncesinden günümüze insan olabilme kavgasını taşımış.
Bugün bu gerçeği nasıl unutur insan.
66 yıllık yaşamda diz çökmemeyi, boyun eğmemeyi şiirlerden öğrenmemiş miydim ben?
Sanatı yadsımak insanın kendini yadsıması gibi.
Işıklar içinde uyu Edip Cansever...
İyi ki bu dünyaya, bu ülkeye konuk oldun.
Bize verdiklerin için de sonsuz teşekkürler...
***
Edip Cansever,
28 Mayıs 1986'da, İstanbul'da sonsuzluğa karıştı.

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...