22 Ekim 2021 Cuma

Sonbahar Kokuyor

 



Sokaklar tenhalaşmış.

Sonbahar kokuyor.

Birkaç genç kadın, birkaç yaşlı adam ve biz.
Gençler ve çocuklar okulda. Yalnızca gelip geçen araçlar... Rüzgârın telaşsız, usulca, dingin serin serin esmesi bu yüzden.
Serinlik hoş… Hafifçe ürperdim ama hoşuma gitti.
Çıkarken kapattığımız televizyondaki konu hala dilimizde. Ancak dışarıya çıkar çıkmaz acıtmaz oldu.
Sonbahar kokusu ve rüzgâr; alnımın ortasına, göğsüme küçük şamarlar vuran rüzgâr iyi geldi.
Yaşar da benimle yolda yürüyor. Kaldırıma çıkmak, bozuk kaldırım taşlarına takılmadan yürümek Himalayalar’a tırmanmak gibi. Kaldırımları inişli çıkışlı tasarlayan, binalardan yola 45 derecelik eğimli kaldırımlar yapan zihniyete kallavi bir selam.
Sonbahar kokuyor. Kışı hisseder gibi olduk. Keyfimi kaçırmasına izin vermemeliyim bu kaldırımların.
ATM bozukmuş, görevli uğraşıyor, bekledik, umutsuz. Market işimizi bitirelim, dedi Yaşar.
Markete girdik çıktık.
İki üç parça temizlik malzemesi 150 lira... Of anam offfff...
ATM yarım yamalak çalışıyor, vaz geçtik.
Canımız bir de çay çekti ki…
Aykut’un Yeri kalabalık. Çay için masa işgal etmeyelim, dedik; Aykut Gönülalan’ı selamladık, yürüdük.
Kızıl Elma Parkı’ndaki çay bahçesi hedefimiz. Yeşilçam Kafe…
Keyfimiz yerine geldi yeniden. Geleneksel karşılıklı fotoğraf çekme ritüelimizi yineledik.
Tabelada bir Zeki Müren resmi, şarkılarından birinden bir dize: “İşte benim Zeki Müren” Duvarlarda bütün Yeşilçam emekçilerinin portreleri. Hakkıyla Yeşilçam Kafe…
Bahçedeki masalar toplanmış, herkes içerde, biz içerde oturmayacağız. Küçük bir masa bulduk, çaylar geldi. Hala fotoğraf çekmekteyiz.
Parkın içinde sonbahar salına salına geziyor. Çam ağaçları yemyeşil ama hemen yanlarındaki ağaçlar yaprak döküyor. Sarı, kırmızı… Rüzgâr önünde yapraklar hışır hışır savruluyor.
Facebook’a göz attım şöylece. Gözüm de bozuk, sadece bakabiliyorum.
Bilgisayarım hasta, malum. Organ nakli gerekti, daha taburcu olmadı.
Kendimle ilgili hoş olmayan bir şeyi farkına vardım. Meğer ben bilgisayara çok bağlanmışım. Bütün gün, dört duvar arasında bilgisayar ve kitap… Yaşamın sınırlarını böyle çizmişim meğer. Film, dizi, gazete, sanat, edebiyat, şiir, müzik, siyaset, corona; ne varsa bilgisayarda… Ama gerçeklik duygusu yok, elini uzatıp dokunamadığın, tadına bakamadığın bir sanal evren.
Kalktık. Yaşar çantaları taşırken zorlanıyor. Kaygılanıyorum. Parktan çıkasım yok aslında. Derken telefon çaldı. Arayan bilgisayarcı. Benim hasta iyileşmiş.
Eve döndük
Dışarda sonbahar kokusu.
Yaşar yeniden çıktı bilgisayar için. Acele etmesini hiç istemedim.
Ve …..
Bilgisayar geldi. İşte ben de geldim. Herkese iyi geceler.
***
19.10.2021, gece

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...