29 Temmuz 2025 Salı

YANDIK

Hafif bir karıncalanma var avuçlarımda. Sol elimi açtım, dikkatle inceledim, benim elim değil. Bu çizgiler, bu yara izi bana aitmiş gibi durmuyor. Ellerim bana yabancı. İçim ürperdi, üstümden soğuk bir yel esti geçti. Bir anlığına, sadece birkaç saniye, belki sonsuz, bilmiyorum.

Sonra ellerim bana geri döndü.

Gün görmüş, umur görmüş çileli ellerim. Soğan doğrayan, sıçrayan kızartma yağından yanan ellerim, ağlayan küçücük bir çocuğun üst dudağından ağzına doğru akan sümüğünü silen ellerim, dostlarıma güvenle uzattığım, düşmanlarıma tetikte ellerim, kimi zaman gözlerimin görmediğini gören ellerim, yazan çizen ellerim…

Aceleci ellerim, telaşlı ellerim, çokça yanılan ama pes etmeyen ellerim…

Namerde asla açılmayan ama yüze güleni dost sanan saf ellerim.

Sevdiklerimden armağan alırken bile utanan, terleyen ellerim, vermeye gelince cömert ellerim,

Zavallı ellerim…

Sevdiklerini incitmemek adına yalan söylerken kıvrılan, kıvranan, sızlayan ellerim,

Her acıya dayandı da bu eller, ülkenin cayır cayır yanmasına dayanamıyor.

Yüzlerce masum insanın zindanlarda tutsaklığına dayanamıyor.

Ağır hasta, hüküm giymemiş, iddianamesi bile yazılmamış bir kanser hastasını ölsününe tutan vicdanı anlayamıyor.

Kıvrandı kaldı. Benden uzaklaştı, bana yabancılaştı, beni inkâr ediyor.

Üşüdüm, çok üşüdüm. Bu yaz sıcağında her yer kavrulurken, dağlar taşlar alev ateş yanarken üşüdüm.

Ellerim üşüdü.

 

 

 


ÇÜRÜME

  Uykuyu yele verdim. Koca evin içinde büyük bir sessizlik. Sabaha doğru hızla yol alan zaman uykunun umurunda mı? Pencereyi açtım. İçeriy...