Blogdaki yazılarım öncelikle benim içimi dökme, düşüncelerimi dışa aktarma yolumdur. İlle okunsun diye bir beklentisi yoktur. Okunursa da mutlu olurum.
29 Nisan 2017 Cumartesi
20 Nisan 2017 Perşembe
UMUT HEP VAR
UMUT ÇEŞİTLEMELERİ
Sözcüklerin büyülü güçleri
vardır.
Hangi dilde olursa olsun
sözcüklerin başaramayacağı şey yoktur.
Sözcükler öldürür, diriltir,
sevinçlere boğar insanı; korkudan öldürür, mutluluktan uçurur yürekleri…
Kılıktan kılığa girer, anlamdan
anlama havalanır…
Bir dönem “hırsız, yağmacı, eşkıya”
anlamında kullanılırken bir de bakmışsınız “yiğit, korkusuz” anlamına geçmiş.
Benden tavsiye; çocuklarınıza “yavuz”
adını korken iyi düşünün, çünkü sözcüklerin ilk anlamlarına geri dönme gibi
huyları da vardır.
Kendi anlamlarına sığmaz da başka
anlamları da üstleniverir.
Bir dilden bir başka dile de
atlar; oralarda gelişir, büyür, değişir.
Toplum nezle olsa sözcükler hapşurur…
Toplumun attığı her adım sözcükleri etkiler, biçimlendirir.
Sözcükler canlıdır.
Sözcükler kabına sığmaz
anlayacağınız.
Beynimizi ne denli işlek hale
getirmişsek, sözcükler de o denli hareketli ve kıvraktır.
Düşüncelerimizi ne denli özgür
bırakmışsak sözcükler de o denli özgürleşir.
Düşünceye gem vurulamaz;
sözcüklere de…
Hani hep derler ya, “Bir dilde
günlük kullanımda bulunan sözcük sayısı o toplumun gelişmişlik düzeyini
gösterir.”
Doğrudur.
Dilimiz ne ise düşüncemiz de
odur.
****
“Umut” sözcüğü, Türkçe “um-”
eylem kökünden türemiştir.
Um-(i)t / umut
Büyük ve küçük ünlü uyumu
dayatması nedeniyle değişen bir ektir, -(i)t eki.
Tarih içinde, biz, dilimize
Farsça sözcükler pompalarken bizden de kimi sözcükler Farsça’ya geçmiş.
Umut sözcüğü de bunlardan biri…
Gittiği yerde, o dilin ses
kurallarına uyarak “ümmîd”e dönüşmüş.
Ama sözcüğün yolculuğu bitmemiş;
bu kez biz Farsça hayranlığımızı dizginleyemediğimiz için, bu sözcüğü Farsça
sanıp almışız. Bu kez “ümmîd” biçiminde…
Dil bu, dayatmaya gelmez. Kendi
kurallarına göre yaşar. “Ümmîd” sözcüğünü kendi ses kurallarımıza uygun olarak “ümit”
yapmışız.
“Umut” olarak yola çıkan sözcük “ümit”
olarak geri dönmüş kısaca.
Bu sözcüğün çetin yolculuğuna
yakışan bir de anlamı vardır.
Kaprisli bir sözcüktür. Yerleşmek
için her beyni, her yüreği beğenmez.
Korkak, tırsık, dönek, kararsız,
üşengeç, tembel insanların semtlerine uğramaz.
Yerleşmeye yiğit, gayretli
yürekler, beyinler arar.
O yüzden sevgili dostlar, bizim
hep umudumuz vardır.
Umudunuz hiç eksik olmasın.
***
“Büyük insanlığın toprağında
gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz
yaşanmıyor.” Nazım Hikmet
***
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.” Ahmet Arif
***
“Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.” Metin Altıok
***
“Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin
ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin
yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli
yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak
için
Madem ki umutlusun, umudu
yaşatmak için.” Metin Eloğlu
***
“Sokağa bir diyalog gibi
çıkıyorum
Umrunda değilim gecenin. Gece
Yarınki gecedir ve tanrıdır
Tanrının umrunda değilim..
Kimileyin seviyorum. Sevmek
kuşların
Bir an boş bıraktıkları ağaçtır
Ve yalnızlığın kırmızı yapraklara
Çalan büyüsünü duyuyorum: Ey
cesaret
Hep dolu tut bardağımı. Sevgi ve
umut
Birdir, yalnızlık ve cesaret
bir.” Melih Cevdet Anday
***
“Umut binbir ayaklı,
Umut güneşte saklı.
Umut edenler haklı,
Umut insanın hakkı...” NAZIM HİKMET
3 Nisan 2017 Pazartesi
AYRIŞMA VE BENCİLLEŞME
AYRIŞMA VE
BENCİLLEŞME
R.T.E. ve avanesinin
politikalarının bu ülkenin insanlarını ayrıştırdığı doğru.
Ötekileştirip yalnızlaştırdığı da…
Ve bencilleştiğimiz de doğru.
Dikkat ettim de, kaç zamandır, sürekli bir “bencillik”
bombardımanı altındayız.
“Tırnağın varsa başını kaşı.”, “Babana bile güvenme.”,
Dostluk dediğin laftan ibarettir.”, “İnsanoğlu çiğ süt emmiştir.” anlamlarında,
türlü türlü özlü söz kılığına sokulmuş bir yığın paylaşım yağıyor.
Güven, acıma, şefkat, merhamet, empati duygularını yitirdik.
v
En yakınımızdaki insanları anlamaya
çalışmıyoruz. (Başkalarını anlamaya ne gerek var, biz her şeyi biliriz. O
insanlar biz nasıl değerlendirdiysek odur.)
v
En yakınımızdaki insanlara bile acımıyoruz.
(Acırsak acınası duruma düşeriz. Kendimizi, evimizin içini, çoluğumuzu
çocuğumuzu korumanın tek yolu bir tekme de bizim atmamızdır.)
v
Başkalarının derdi, sıkıntısı, acıları bizi
aslında hiç ilgilendirmiyor. (Dünyanın öteki ucunda ağlayan bir çocuk için
ölümü göze almak aptalca bir romantizmdi, geldi geçti şükür.)
v
İnsana şefkat duymuyoruz. (Sokak hayvanları
fotoğrafı paylaşıyoruz ya, daha ne olsun. Kendi kızlarımıza, oğullarımıza
gösterdiğimiz şefkat yeter. Anneye gösterilen şefkat bile gereksiz. Ha, benden
bir beklentileri yoksa elbette şefkatimi esirgemem.)
v
İnsanlara, en yakınımızdakilere bile merhamet
etmiyoruz. (Kediler için kapıya su koydum geçenlerde. Kapıya gelen dilencileri
de çevirmem.)
v
Empati duygumuzu ve yeteneğimizi yitirdik. (Ne
gereği var canım. Ben kendim olmaya üşeniyorum, başkası gibi hissedemem doğrusu.)
v
Üstelik bunu suret-i haktan görünüp yaparız.
Kısaca insanı insan yapan ne varsa yadırgı oldu bize.
·
Ezdiğimiz, hakkını yediğimiz, haksızlık
ettiğimiz insanları korumaya çalışır gibi yaparız. Anlamaya çabalamaz, sadece
yargılarız.
·
Etrafımızda olup bitene bütün antenlerimizi
açarız da yüreğimizi açmayız.
·
Hele kendi çıkarlarımızı tehlikede görürsek canavarlaşırız,
saldırganlaşırız da toplumun çıkarları, başkalarının çıkarlarını (En yakınımızdakilerin
bile) korumak söz konusu olduğunda akvaryumdaki Japon balığından farkımız
kalmaz.
·
Başkalarının işine, aşına, hayatına, seçimlerine
burnumuzu sokmaktan tuhaf bir zevk alırız da iş kendi özgürlüklerimizi
savunmaya geldi mi mangalda kül kalmaz.
·
En kötüsü de kendimize çok yalan söyler olduk. Üstelik
kendimizi buna inandırıyoruz.
·
Sevginin tanımını unuttuk, sevginin içini
boşalttık, sevgiyi çarpıttık.
Günümüz Türkiye’sinde durum bu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
DÜNDEN BUGÜNDEN
Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...
-
Sevgili yeğenim Bilgesu'nun yazmaya hevesini biliyordum. Arada yazdıklarını okur ve çok beğenirdim. Şiir yazdığını bilmiyordum. Gönd...
-
7’den 77’ye hemen herkesin yaptığı yaygın bir yanlışlıktan söz edeceğim. Eskiler buna galat-ı meşhur derlerdi. Çok yaygın olduğu ...
-
Sevgili Hocam Mazhar Kükey'i 35 yıl sonra yeniden görmek çok güzeldi. Uzun, çok uzun bir ömür diliyorum değerli hocama. Emekli oldukta...
-
Bir akrabam yıllarca önce anlatmıştı. Bahçeli'de kurban keserler. Kendisinin tüm itirazlarına karşın bir dirhem bile dağıtılmayan et e...
-
"Yıl 1962 Ankara’da yayımlanan, hükümet ve düzen işbirlikçisi bir gazete, kendi topraklarında yaşama özgürlüğü elinden alınmış mesn...
-
Nicedir aklımda. "Tanrı" dendiğinde küfür ediliyor sanan, boyuna kadar günaha batacağını düşünen Müslümanlar için "Allah...
-
DİLİM GİYDİRİR BANA KİLİM 1- 24.02.2015 tarihinde Kanal Türk’te akşam haberlerinde, haberleri sunan kişi "aile kabristanlığ...
-
Bugün bir arkadaşım anlattı. Çok öfkeli ve şaşkındı. Kızı 4. sınıfa gidiyor. Öğretmenin verdiği Türkçe dersinden bir ödevle ilgili ann...
-
“BENİM HALİM MEMLEKETİN HALİ.” Bor Devlet hastanesinde, son zamanlarda iki doktora gittim. İlki göz doktoru… Niğde Devlet Hastanesi...
-
Yıllardır zambak olarak bildiğim bu çiçeğin adının "süsen" olduğunu öğrendim. Okuduğum romanlarda, öykülerde, şiirlerd...