Bugün, hava pek bir güzel. Kışın ilkyazdan çaldığı bir hava… Öyle
yumuşak, öyle ılık, pamuk gibi. Oysa şubatın ilk günü.
Canım yürüyüşe çıkmak istedi. Dizlerim, ayaklarım açılır, markete dek
yürümek iyi olur, diye düşündüm. Yürümezsem dizimin ağrılar dayanılmaz oluyor.
Çıktım, bir keyifliyim, bir keyifliyim deme gitsin.
Yüzümü döndüm güneşe, “Yolunu şaşırdın, biraz erken parladın ama
olsun, hoş geldin, sefalar getirdin. Şimdi zerdaliler de bademler de şaşıracak”
dedim.
Alt geçidi geçtim, istasyonun önüne çıktım. Bir araba duruyor önümde.
Arka camı kocaman bir bayrakla kapalı. Lacivert bir şahin. Sürücü pencereyi açmış, oldukça
sesli, telefonda konuşuyor.
Rampa tırmandım ya, yorulmuşum, soluklanmak için durakladım. Sürücü
buralardan değil, belli. Birilerine bulunduğu yeri anlatmaya çalışıyor. Derken “TCDD BOR diye bir şeyin önümdeyim ya.”
cümlesi geldi, kulağımın ve aklımın
içine kurşunu sıktı. İstasyonun
üstündeki yazıyı okuyor. Döndüm adama baktım. Hala etrafta yerini belirleyecek
bir şeyler aramaya devam ediyor.
“ Bakın, o ‘TC’ var ya, Arabanızdaki şu koca bayrak o TC’nin
sembolüdür. Etrafta gördüğünüz şu yol da devlet demir yoludur. O bina da Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları istasyon binasıdır.” Demek geldi içimden. Ancak
bir de yılgınlık çöktü üstüme, döndüm, yürüdüm gittim.
Markette biraz dolandım, canım bayağı sıkılmış. Taşıyabileceğim kadar
bir iki şey aldım. Kasada sıra var ama yoğunluktan değil. Bir adam elindeki
büyükçe bir tuvalet kâğıdı paketini iade etmeye çalışıyor. Kasiyer üstündeki
avuç içi kadar yırtığı bahane edip almaya yanaşmıyor. Sorumluyu çağırdılar,
geldi. Olayı dinledi ve “Olmaz bu yırtık paketi alamayız.” dedi. Adam
söylenerek dönüp giderken bu kez dayanamadım.
“Paketin nerede yırtıldığı belli mi? Adam kendi yırtmış bile olsa
almak zorundasınız, daha dün alınmış bu ürün. Suç işlemektesiniz.” dedim.
Mağaza sorumlusu olduğunu sandığım şahıs yüzüme bakıyor bön bön.
Adama seslendim, “Geri dönün, almak zorundalar, gitmeyin.” dedim. Adam
“Boş ver, Allah belalarını versin.” dedi ve uzaklaştı. Garip bir köylü
vatandaş.
“Şimdi bu adam sizi şikâyet etse kazanmaz mı, haksız mı?” dedim o
sorumlu sorumsuza.
“Aman, şikâyet etmezse hatırım kalır.” dedi.
Duyduklarımın şokundan elimdekileri alayım mı bırakayım mı, bilemedim.
Neyse işte…
Tekrar dışarıya çıktığımda, (Çağrı Marketten yani) yüzüme ılık ılık
vuran güneşi görünce derin bir nefes aldım, bir daha, bir daha…
İnsanlar âlemi işte…
Evim evim güzel evim, diyerek döndüm evime.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder