27 Mayıs 2018 Pazar

Atatürk ve Nazım Hikmet

Bugün geçmişi deşeliyor ve Nazım'la ilgili anıları okuyordum.
Elime Nazım'ın affı için Atatürk'e yazdığı mektup geçti. Çok duygulandım, ağlamaklı oldum, burnumun direği sızladı.
Edebiyatın iki yüzü vardır: Ön yüzü, arka yüzü...
Ön yüzünde  eserler vardır. Kimin, neden, nasıl yarattığına aldırmadan okuduğumuz eserler...
Ön yüzü çok gösterişlidir, etkilidir, ağulu aşı bal eder, savaşı keser, baş alır, can kurtarır, yeryüzünün en etkili duygusunu yani aşkı anlatır; tarihtir, emektir, isyandır, özgürlüktür. Uyandırır, aklı kılıçtan keskin hale getirir...
Arka yüzü genellikle acılar biriktirir, hüzünler, esaretler, kavgalar, aşklar kısaca yaşanmışlıklar biriktirir.
Ön yüz, arka yüzün üzerinde parıldar...
İşte hiç ilgilenmediğimiz, merak bile etmediğimiz bir arka yüz, bir mektup ve öyküsü.
Bu mektup beni alt üst etti. Ata'nın zamansız ölümüne mi, çok değil, bir yıl daha yaşasaydı, bugün bambaşka bir Nazım'ı tanıma olasılığının elimizden alındığına mı yanayım, bilemedim.
Bu mektup, Atatürk'ün hastalığının ağırlaştığı bir dönemde yazılmış ama Atatürk'ün eline geç(e)memiştir. Atilla İlhan bu mektubun bilerek Ata'dan gizlendiğine inanıyor.
Bu düşüncesini de Falih Rıfkı'nın anılarına dayandırıyor.
Falih Rıfkı Atay'a göre ATATÜRK, meclis koridorlarında Nazım'ın affı ile ilgili konuşmaları duyunca çok üzülmüş. Falih Rıfkı'ya bu sözleri aktarmış:
"‘Vesika yokmuş ha!.. Delil bulunamazmış ha!.. Biz onu Divanıharbe mahkûm ettirelim de, gününü görsün!..’ Nâzım Hikmet hapiste iken, onu her düşünüşte, bu sözü hatırlayarak, yok yere çile çekmesini içime yediremezdim”
(Dünya, 2 Mayıs 1965)
Yine Atatürk Nazım'ın suçsuz olduğuna inandığını, hakkındaki iddiaların düzmece olduğunu da söylüyor.
Edebiyatın arka yüzünde yazılan öykülere bakılırsa Atatürk Kazım Karabekir'i, Fevzi Çakmak'ı hatta İnönü'yü çiğneyip geçememiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurucu dengeleri gözetmek adına bu anlaşılabilir. Aklıma Atatürk'e diktatör diyenler geldi; öyle olsaydı bu dengeleri önemser miydi?
Her neyse, gelelim mektuba...
**************
“...Cumhurreisi Atatürk’ün Yüksek Katına / Türk Ordusunu ‘isyana teşvik’ ettiğim iddiasiyle on beş yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını ‘isyana teşvik etmekle’ töhmetlendiriliyorum. /Türk inkılâbına ve senin adına and içerim ki suçsuzum / Askeri isyana teşvik etmedim. / Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var. / Yurdumun ve inkılâpçı senin karşında alnım açıktır. / Yüksek askeri makamlar, devlet ve adalet, küçük bürokrat rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar. / Askeri isyana teşvik etmedim. / Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılâp ve yurt haini değilim ki, bunu bir an olsun düşünebileyim. / Askeri isyana teşvik etmedim. / Senin eserin ve sana aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirdim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felâketi ile alâkalandırmak istemezdim. / Bağışla beni. / Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu ‘İnkılâp askerini isyana teşvik’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. / Başvurabileceğim en inkılâpçı baş sensin / Kemalizmden ve senden adalet istiyorum. / Türk İnkılâbına ve senin başına and içerim ki suçsuzum...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...