21 Mart 2020 Cumartesi

AŞIK VEYSEL

.
Dünya şiir günü ile Veysel'in yıldızlara yürümesinin aynı güne denk gelmesi bir hoşluk mudur, bir garip ironi midir, bilemedim.
Hep düşünürüm; eğer Veysel, Sivas'ın yoksul bir köyünde değil de, kentlerde doğmuş olsaydı, okullara gidip dünyayı görme fırsatı bulsaydı, örneğin Nazım gibi bir eğitimi olsaydı neler olurdu?
Toplumcu şiirimiz bir büyük isim daha kazanırdı ama halk şiiri de son büyük ustasının adını tarihine ekleyemezdi.
Büyük şairdir Veysel; her büyük şair gibi sezgileri çok güçlüdür, görünmeyeni görür, bilinmeyeni bilir, söylenmeyeni söyler. Her şiiri bilgelik, her sözcüğü bir keramet... Çağlar öncesini bilir, çağlar sonrasına söyler.
Gözleri görmez ama bu, onun, kadim çağların "bilicileri" gibi olağanüstü şeyleri görmesine, anlatmasına engel değildir.
Tanrının mucizelerinden, insanlığa armağanlarından biridir Veysel.
Işıklar içinde uyusun.
Saygı ve minnetle…

12 Mart 2020 Perşembe

Yalnızca İnsan


Yalnızca İnsan
Ölümü gözümüzün içine içine soktular. Ölümle yaşar hale geldik. İçimizde ölüm korkusu, ölümsüz bir nefes bile alınamıyor bu ülkede.
Ne yana dönsek ölüm, ne yana baksak zulüm.
Sevdiklerimizin yüzünde ve gözlerinde ölüm görür olduk. "Ölmeden mezara girmiş" gibiyiz.
Ölümden beteri korku...
Kadın olmak bu ülkede hiç bu denli zor değildi.
Yaşadığım hiç bir ilkyaz bu denli sıkıntıyla ve çaresizlikle gelmemişti.
Her bahar kendimi sokaklara atma isteğimi dizginleyemezdim ben. Şimdi evden çıkmaya korkuyorum.
Beni dışarıya çağıran sevincimi bulamıyorum.
Umut etmek de yetmiyor.
Eskiden, çok değil, beş-on yıl önce, yaşama sevdalıydım ben.
Yaşama sevincim, iyimserliğim dünyaya yeterdi de artardı bile..
Doğa gibi her bahar yeniden doğduğumu, her bahar daha bir güzelleştiğimi, zenginleştiğimi düşünürdüm.
Kadim Anadolu tanrıçalarından biriydim. Yaratan, olan, olduran, onduran, doğuran bendim.
Artemis bendim, Kibele bendim, Kubaba ben..,
Bin memeli Artemis gibi bereketli, Kibele gibi doğurgan ve anaç, Kubaba gibi doğanın dengesi...
Demeter gibi mevsimler parmağımın ucundaydı, rahimdim, anneydim.
Ama asla, bunca kötülüğün, karanlığın, çirkinliğin nedeni ben olmadım.
O karanlıkların acılarını benim çekiyor olmam adil değil.
Onca sevdayı sığdırdım da bu yüreğe, onca korkuyu sığdıramadım; çatladı çatlayacak.
Çirkin savaşları ben istemedim, ölümleri, yıkımları ben istemedim.
Bebek cesetleri sahile vursun istemedim, bebekler soğuktan ve açlıktan, yokluktan ölsün istemedim.
Bebekler boynu bükük büyüsün istemedim.
Ağlamak istemedim, ölmek istemedim.
Sadece her bahar yeniden doğmak, her bahar güzelleşmek, zenginleşmek istedim.
İnsan olmak, sadece insan olmak istedim.
Görüntünün olası içeriği: ağaç, bitki, yazı, açık hava ve doğa

6 Mart 2020 Cuma

Erbil Tuşalp- Ben Tarihim Bay Başkan


 Erbil Tuşalp, gazetecilikteki başarısının yanı sıra çok iyi bir araştırmacı - yazardır. Özellikle 12 Eylül Faşist darbesi ve ardındaki gerçekleri, faşist cuntanın faşistçe uygulamalarını çok titiz bir çalışmayla okuyucuya ulaştırmıştır.

Her biri aslında bir belgesel olan kitaplar, roman kurgusuyla ve öykülemeli anlatımın olanakları ve olanca zenginliği kullanılarak anlatılır. Belgesel okuduğunuzu unutuverirsiniz bu yüzden.
Yakın tarihimizi anlatan bu yapıtlar, meraklısı için çok zengin bir kaynaktır.
Kütüphanemizdeki eserlerini yeniden gözden geçirmek istedim. İlk olarak elime “Ben Tarihim Bay Başkan”ı aldım.
Öyküleme diliyle ve roman kıvamında, üstelik fantastik bir kurguyla sarsılıyorsunuz başta. İki-üç sayfadan sonra bir “tarih” okuduğunuzun ayırdına varıyorsunuz.
Üstelik Tuşalp’ın yalın, içten, akıcı anlatımıyla…

İthaf:
Demokrasi ve bağımsızlık kavgasında ölüm ve acıyla sınananlar için…

Baskı yılı: Kasım 1989, Birinci Basım



DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...