9 Aralık 2023
Dünden
pişirip hazır ettiğim ıspanağıma süzme yoğurt gerek. Bugün çıkar alırım,
diyordum.
Hava
kapalı, önce anlamadım, hazırlanmaya başladım ki yağmur yağdığını fark ettim.
Yağmur
altında ıslanmak, damlaların yüzüme çarpması, mis gibi serin hava bir an için
heyecanlandırdı, heveslendim ancak çabuk toparladım. Yağmur romantizmi çok çok
gerilerde kaldı.
Yüreğim,
“Kalk gidelim.” derken cümle azalarım “B.k yeme otur.” diyor.
Elime
telefonu alır almaz Aynur Yağmuroğlu Tetik’in can simidi düştü önüme. Canım
arkadaşım Facebook’ta benimle ilgili yazmış, ne güzel yazmış. O yağmur ruhuma
yağmaya başladı, yundum, yıkandım, arındım. Ne güzel…
İyi
ki varsın Aynur ve iyi ki seni tanıdım.
Bu
yapay zekâ mıdır, nedir; telefonda benim adımlarımı izliyor. Hangi haberlere
ilgi duydum, hangi giysi reklamını açıp baktım; hepsinden haberi var.
Sıklıkla
arkeoloji haberleri okuduğumu görünce piyasada ne kadar arkeoloji haberi varsa
önüme koymaya başladı. Gazetelerin haberlerinden tut arkeoloji sitelerine
kadar…
Oturduğum
yerde müze müze gezmeye başladım. Kâh bir kazı alanındayım kâh açık hava
müzesinde…
Ne
yalan söylemeli, arkeolojiyi seviyorum. Bir dahaki sefere, yani başka bir
yaşamda arkeolog olacağım.
Dağı üç kez turladığımız halde Aziz Simon Manastırı’nı bulamadık. Vakıflı Köyü ve daha yukarılarda içinde yüzlerce yıllık bir çınar ağacının bulunduğu köye kadar gidebildik. Acıktık, yorulduk, susadık. Köy kahvesinden suyumuzu aldık ama açlığımızı gideremediğimiz için geri dönmek zorunda kaldık. Dokunsalar ağlayacak durumumu ve düş kırıklığımı görünce, Yaşar, “En ulaşılmaz dağın tepesinde antik bir taş var.” deseler gidersin sen. Ama ben çok acıktım canım.” demese dönmezdim.
Telefonu
tekrar aldım elime. “arkeofili”den bir başlık; Antakya’da bulunan Kem Göz ve
Bahtiyar Kambur Mozaikleri
Haberi,
bu mozaiklerle ilgili bilgileri okuyunca tuttu mu bir gülme…
Bu
yazıyı yazma düşüncesi o an düştü aklıma.
Birinde
flüt çalan bir çıplak Pan ve etrafında akreplerin, sırtlanların, vahşi
kuşların, yabaların tehdit ettiği bir göz… Göz bildiğimiz “Göz değdi, nazar
değdi.” hurafesindeki göz. Pan, mitolojideki yarı insan yarı keçi yaratık ama
bu biraz farklı; kocaman bir fallusu var.
Mozaiğin
üstünde Grekçe “KAICY” sözcüğü var. Bu sözcük “Kim Baktığı mekân ya da içindekiler
hakkında ne düşünürse, aynısı ile karşılaşsın.” anlamına geliyormuş, iyi mi?
Bu
sözü biz azıcık farklı sözcüklerle kullanıyoruz. “Benim için ne düşünüyorsun,
Tanrı sana bin katını versin.”
Başının
üstünde aynı sözcük var. Bu sözcük bereket ve korunma amaçlıymış.
Şimdi
beni güldüren küçük bilgiye geliyorum:
“Bolluk
ve bereket getirdiğine ve kötülüklere karşı koruyucu olduğuna inanılan Tanrı
Priapus’un simgesi fallus, tek olarak da evlerin kapıları üzerine işleniyordu.
Fallus (phalli) ve fica (baş parmağın işaret ve orta parmak arasına alınması
hareketi), Roma döneminde iyi şans getirmesi için
tılsım olarak kullanılıyordu.”
Erkeğin
sübyancılıktan tutun, her türlü sapkınlığına meşru kılıflar uydurmaya çalışan
din adamları yok mu?
Küçücük
erkek çocuklara tecavüzü, 5 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesini, kadınların
yaşam haklarını elinde bulundurduğunu savunan ilkel falluslar…
“Amcana
pipini göster bakayım.” diye diye bilinç altına yerleştirilen falluslar.
Kadınları
öldüren falluslar… Kadın cinayetlerini engelleme yerine teşvik eden falluslar…
Yarın
bir başka gün… İş olsun olmasın gönlü yoracak sonra da güzelleştirecek bir
şeyler hep oluyor, hep olacak.
Gönlü
yorgunlara, kafası yorgunlara, bedeni yorgunlara ve bütün hastalara (Aralarında
benim kardeşim de var, küçüğüme de) sağlık diliyorum.
(Yazdıklarımı
Facebook beğenmeyebilir ve bir süre sonra kaldırabilir; fallus mallus, işi
karıştırdık ya… Her neyse yazdıklarım bilimsel temeli olan gerçeklerdi ve ben
düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğümü kullandım. Ön almak adına bu notu da
şuracığa eklemek istedim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder