28 Nisan 2024 Pazar

Bir Siyasi Öykü

 İşte size bir adet "Ben demedim mi?" öyküsü...

Yazmayacaktım, hukukumuz vardı, saatlerce siyasi sohbetler etmişliğimiz vardı. O hakarete, o densizliğe, o cehalete çok öfkelenmiş olsam da kıyamamış, teşhir etmekten vaz geçmiştim. Ne de olsa müşterisiydim, evime gelmişti, evine gitmiştim.
Altılı masa kurulduğunda bu kadın arkadaş çok sevinmiş, ben de Meral Akşener nam müptezelin geçmişini iyi biliyor olsam da biraz umutlanmıştım. Sohbetlerimiz altılı masanın yaydığı pek de güvenli olmayan beklentilerle sürüyordu.
Bendeniz, bilirsiniz, sosyal medyada, özellikle siyasi konularda, sivriyimdir. Sözümü esirgemem, ucu kime dokunursa dokunsun kendimi kısıtlamam.
M. Akşener, daha masaya oturmadan “seçilecek aday” saçmalığı ile midemi bulandırdıydı. Sonra İmamoğlu ile yıvışık yakınlaşmalar, aday göstermeler falan derken kuşkularımı parantez içinde biriktirmeye başladım.
Kadının meramı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. Ağzını her açtığında “Ben bir projeyim.” diyordu. Attığı her adım ben bu ittifakın zoraki ortağıyım diyordu.
Bunun üzerine Facebook, Twitter gibi alanlarda düşüncelerimi yazmaya başladım.
Bu arkadaşımız bu eleştirilere çok çok kızmış. Tek hedefinin ben olduğum açıkça belli olan bir paylaşım yapmış. Bir süredir sabrettiği halde, kendisinin sevgili lideri olan Meral Akşener Hanımefendiye yapılan hakaretlere izin veremezmiş. Liderine yapılan hakaretler kendisine yapılmış sayılırmış. Kendisi arkadaşlıktan atmadan önce bizler (ben) çekip gitmeliymişiz vb.
Profilinde meslek alanına kuaför yazma yerine “siyasetçi” yazan (!) bu arkadaşı hemen uzaklaştırdım. Çok da üzüldüm. Kendimi sadece müşteri gibi görmediğim, değer verdiğim için içim acıdı. Eşi de kendisi de bana “abla” diye seslenirlerdi.
Uzun zamandır aklıma gelmemişti. Meral Akşener siyasete veda etti. Kendini kendi seçmenlerine ve dünyaya rezil etti, tarihe gömüldü ya… Aklıma düştü...
Merak ediyorum; o arkadaş şimdi hangi noktadadır, hala liderine sadık mıdır?
Merak işte…

16 Nisan 2024 Salı

Yaşar'a Üçüncü Mektup

 

16.04.2024

Sana yazmaya ara verdim Yaşar’ım. Gittiğinden beri gözyaşlarım dinmiyor. Yazarken çok ağlıyorum. Elimde değil. Yazmak sana ağıt yakmak gibi.

Kardeşlerim bayramı yalnız geçirmemi istemediler. Ev kalabalıktı. Yazma eyleminin, özellikle sana yazarken, benim için mahrem bir yanı var. Sorularla, anlamsız öğütlerle bölünmesini istemediğim bir mahremiyet.

Yazarken döktüğüm gözyaşı görülsün istemedim.

Bugün arka caddedeki markete gittim. Niyetim seninle attığımız adımları teker teker yaşamaktı.

Birlikte yürüyorduk, alışveriş arabası sendeydi. (Geçen yıllarda hızlı yürüyen sendin, geciken ben. Durur, beni beklerdin. İki yıldır tersine döndü işler. Ama gene de arabayı sen çekerdin. Dönüşte zorlandığın halde arabayı bana vermezdin.)

Espri yaptın, güldük. Pahalılıktan yakındın. Alışverişe çıkarken bir punduna getirip, pahalılık, kredi kartı limiti falan diyerek benim alışveriş çılgınlığımı dizginlemeye çalışırdın. Gene yaptın. Oysa ben kendimi sana ayarlardım. Elimi neye uzatsam önce yüzüne bakmayı alışkanlık edinmiştim. Sessizce yüzünden onay beklerdim.

Aklımda sen, yanımda sen, dalmışım. Bir dilenci kadın çıktı önüme, para istiyor. Birden öfkelendim. Aramıza girmiş gibi, sohbetimizi bölmüş gibi…

Sertçe kovaladım. “Bağırma bacım. İnşallah daha beter olursun.” dedi. Elimdeki bastonu işaret ediyor. Öfkem sabun köpüğü gibi söndü. Bedduası önemli değil, bağırmam yakışıksızdı. Seninle doluyken yüreğime öfke girmemeli.

Birlikte yaptıklarımızı yapacağım. Yol üstündeki marketlere girip fiyatlara, ürünlere baka baka alışveriş yapardık. Sonra adını bir türlü öğrenemediğim öğretmen hanımın kafe-lokanta karışımı küçük yerinde çay içer, dinlenirdik. Bizden hoşlanırdı, sanırım iki sevimli ihtiyarın sohbetini severdi. Bir türlü çay parası veremedik, almazdı. Biz de para vermenin yolunu bulmuştuk. Bir şeyler yer, çay içer yola revan olurduk.

Çok yorulduk mu Ercan’ı çağırırdık, koşar gelirdi Ercan, canım kardeşim.

Yapamadım, çok yoruldum, sensizlik yordu beni. İlk marketten alacağımı aldım ve döndüm.

Gece… Sabah çok yakın. Sen gidince uykularım da gitti. İki ay oldu gideli ve iki aydır böyle…

Apartmanın sesleri beynimi oyuyor. Kimi sesler senden gelir gibi. Sessizce ayaklarını sürüyorsun, duyuyorum. Kapılar açılıyor, kapanıyor, sensin.

Sabah kapı çalındı, sen ayaktasın, açarsın diye bekledim.

Sensizlik ölümden beter sevdiceğim. Yokluğun kıyametin kopması…

Gece gene yeni bir güne evrilmeye hazır.




İlk kez sensiz, sen olmadan bir film izlemeye niyetlendim. Tuhafıma gitti önce, sonra baktım yan koltukta uzanmış bana bakmaktasın, rahatladım. Filmi izledik.

Ben izlediğimiz filmleri yazdığımda şöyle bir bakar ve gülümserdin. Yazmayı ihmal ettiğimde “Ne o, yazmıyor musun?” deyişin geldi aklıma.

Senin kesinlikle seveceğin bir filmdi. Güney Afrika filmlerini ilgi çekici bulurdun zaten. Ben de beğendim.

Sensiz yapmak zorunda kaldığım her şeyden suçluluk duyuyorum.

Yaşar’ım, “Zamanla alışacaksın, kendini toparlaman gerek.” diyenlerden nefret eder oldum. Herkesin dilinde aynı laflar. Evirip çevirip aynı bayat öğütleri sıralıyorlar. Hele “Biz de yaşadık bu acıları, zamanla alışılıyor.” demiyorlar mı?

Ben güçlü bir kadınmışım. Değilim yahu… Güçlü biri değilim. Sevdiğini, tek dayanağını, tek varlığını, yüreğinin yarısını yitiren biriyim sadece.

Neden herkesin kendi acısının özel olduğunu, yaşanması gerektiğini düşünemiyorlar? Neden ben kendi acımı başkalarının tecrübeleriyle yaşamak isteyeyim?

Sen hastalandığından beri bir yerlere gidememiştik, biliyorsun. Şimdi ailem beni evde durmamam, gezmem konusunda zorluyor. Buna da içerliyorum. İyi niyet, sevgi falan kabul de ben sensiz nasıl giderim, bu evi, senin ayak izlerini, dokunduğun her bir nesneyi nasıl bırakırım?

Senin öksürüğünü, oflamalarını hala duyarken olmaz.

Dünya bildiğin gibi. Ülke de öyle… Ama artık bir şeyler değişecek gibi. CHP seçimi çok önde kazandı. Sevinirdin, mutlu olurdun yaşasaydın. Umudumu kesip de oy kullanmayacağımı söylemiştim ya hani, dayanamadım. Gittim ve oy kullandım. Sen de kullanmayacaktın sözde. Ama yaşasaydın giderdin, biliyorum. Ne derdin sen? “CHP seçmeni yeni gelin gibidir; hem ağlar hem gider oyunu kullanır.”

Aklını, zekasını, cesaretini sevdiğim, bir tanem.

Huzur içinde uyu sevdiceğim.

14 Nisan 2024 Pazar

Arkadaş

 Bayramdan önce kolumda 25 kuruş büyüklüğünde bir morluk belirdi. Nereye vurduysam artık.

Sonra da elimin üstünü bir punduna getirip musluğa çarptım, minik bir delik ama kanadı.
Bayramı birlikte geçirelim diye annemi getirmiştim. Farkına varmadı. Oysa üstüme titrer.
Kardeşlerim, yeğenlerim, gelinler, damatlar mutlu bir bayram kalabalığı... Kimse fark etmedi.
Sonra Serkan ve Tuğba bayramcı geldiler. (Kankam, kardeşim, arkadaşım, dostum, meslektaşım, dert ortağım)
Serkan elimi eline aldı ve "Ablam, eline, koluna ne oldu?" dedi.
En yakınının görmediğini arkadaşın görür. Gözlerindeki bulutlanmayı, acıyı ailen görmez ama arkadaşın, dostun görür.
Arkadaşın, dostun yüreğinin içini bile görür.
Varsa böyle arkadaşınız sıkı sıkı sarılın ona.

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...