İşte size bir adet "Ben demedim mi?" öyküsü...
Blogdaki yazılarım öncelikle benim içimi dökme, düşüncelerimi dışa aktarma yolumdur. İlle okunsun diye bir beklentisi yoktur. Okunursa da mutlu olurum.
28 Nisan 2024 Pazar
Bir Siyasi Öykü
16 Nisan 2024 Salı
Yaşar'a Üçüncü Mektup
16.04.2024
Sana yazmaya ara verdim Yaşar’ım. Gittiğinden beri
gözyaşlarım dinmiyor. Yazarken çok ağlıyorum. Elimde değil. Yazmak sana ağıt
yakmak gibi.
Kardeşlerim bayramı yalnız geçirmemi istemediler. Ev
kalabalıktı. Yazma eyleminin, özellikle sana yazarken, benim için mahrem bir
yanı var. Sorularla, anlamsız öğütlerle bölünmesini istemediğim bir mahremiyet.
Yazarken döktüğüm gözyaşı görülsün istemedim.
Bugün arka caddedeki markete gittim. Niyetim seninle
attığımız adımları teker teker yaşamaktı.
Birlikte yürüyorduk, alışveriş arabası sendeydi.
(Geçen yıllarda hızlı yürüyen sendin, geciken ben. Durur, beni beklerdin. İki
yıldır tersine döndü işler. Ama gene de arabayı sen çekerdin. Dönüşte
zorlandığın halde arabayı bana vermezdin.)
Espri yaptın, güldük. Pahalılıktan yakındın.
Alışverişe çıkarken bir punduna getirip, pahalılık, kredi kartı limiti falan
diyerek benim alışveriş çılgınlığımı dizginlemeye çalışırdın. Gene yaptın. Oysa
ben kendimi sana ayarlardım. Elimi neye uzatsam önce yüzüne bakmayı alışkanlık
edinmiştim. Sessizce yüzünden onay beklerdim.
Aklımda sen, yanımda sen, dalmışım. Bir dilenci kadın
çıktı önüme, para istiyor. Birden öfkelendim. Aramıza girmiş gibi, sohbetimizi
bölmüş gibi…
Sertçe kovaladım. “Bağırma bacım. İnşallah daha beter
olursun.” dedi. Elimdeki bastonu işaret ediyor. Öfkem sabun köpüğü gibi söndü.
Bedduası önemli değil, bağırmam yakışıksızdı. Seninle doluyken yüreğime öfke
girmemeli.
Birlikte yaptıklarımızı yapacağım. Yol üstündeki
marketlere girip fiyatlara, ürünlere baka baka alışveriş yapardık. Sonra adını
bir türlü öğrenemediğim öğretmen hanımın kafe-lokanta karışımı küçük yerinde
çay içer, dinlenirdik. Bizden hoşlanırdı, sanırım iki sevimli ihtiyarın
sohbetini severdi. Bir türlü çay parası veremedik, almazdı. Biz de para
vermenin yolunu bulmuştuk. Bir şeyler yer, çay içer yola revan olurduk.
Çok yorulduk mu Ercan’ı çağırırdık, koşar gelirdi Ercan,
canım kardeşim.
Yapamadım, çok yoruldum, sensizlik yordu beni. İlk
marketten alacağımı aldım ve döndüm.
Gece… Sabah çok yakın. Sen gidince uykularım da gitti.
İki ay oldu gideli ve iki aydır böyle…
Apartmanın sesleri beynimi oyuyor. Kimi sesler senden
gelir gibi. Sessizce ayaklarını sürüyorsun, duyuyorum. Kapılar açılıyor,
kapanıyor, sensin.
Sabah kapı çalındı, sen ayaktasın, açarsın diye
bekledim.
Sensizlik ölümden beter sevdiceğim. Yokluğun kıyametin
kopması…
Gece gene yeni bir güne evrilmeye hazır.
İlk kez sensiz, sen olmadan bir film izlemeye
niyetlendim. Tuhafıma gitti önce, sonra baktım yan koltukta uzanmış bana
bakmaktasın, rahatladım. Filmi izledik.
Ben izlediğimiz filmleri yazdığımda şöyle bir bakar ve
gülümserdin. Yazmayı ihmal ettiğimde “Ne o, yazmıyor musun?” deyişin geldi
aklıma.
Senin kesinlikle seveceğin bir filmdi. Güney Afrika
filmlerini ilgi çekici bulurdun zaten. Ben de beğendim.
Sensiz yapmak zorunda kaldığım her şeyden suçluluk
duyuyorum.
Yaşar’ım, “Zamanla alışacaksın, kendini toparlaman
gerek.” diyenlerden nefret eder oldum. Herkesin dilinde aynı laflar. Evirip
çevirip aynı bayat öğütleri sıralıyorlar. Hele “Biz de yaşadık bu acıları,
zamanla alışılıyor.” demiyorlar mı?
Ben güçlü bir kadınmışım. Değilim yahu… Güçlü biri
değilim. Sevdiğini, tek dayanağını, tek varlığını, yüreğinin yarısını yitiren
biriyim sadece.
Neden herkesin kendi acısının özel olduğunu, yaşanması
gerektiğini düşünemiyorlar? Neden ben kendi acımı başkalarının tecrübeleriyle
yaşamak isteyeyim?
Sen hastalandığından beri bir yerlere gidememiştik,
biliyorsun. Şimdi ailem beni evde durmamam, gezmem konusunda zorluyor. Buna da
içerliyorum. İyi niyet, sevgi falan kabul de ben sensiz nasıl giderim, bu evi,
senin ayak izlerini, dokunduğun her bir nesneyi nasıl bırakırım?
Senin öksürüğünü, oflamalarını hala duyarken olmaz.
Dünya bildiğin gibi. Ülke de öyle… Ama artık bir
şeyler değişecek gibi. CHP seçimi çok önde kazandı. Sevinirdin, mutlu olurdun
yaşasaydın. Umudumu kesip de oy kullanmayacağımı söylemiştim ya hani,
dayanamadım. Gittim ve oy kullandım. Sen de kullanmayacaktın sözde. Ama
yaşasaydın giderdin, biliyorum. Ne derdin sen? “CHP seçmeni yeni gelin gibidir;
hem ağlar hem gider oyunu kullanır.”
Aklını, zekasını, cesaretini sevdiğim, bir tanem.
Huzur içinde uyu sevdiceğim.
14 Nisan 2024 Pazar
Arkadaş
Bayramdan önce kolumda 25 kuruş büyüklüğünde bir morluk belirdi. Nereye vurduysam artık.
DÜNDEN BUGÜNDEN
Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...
-
Sevgili yeğenim Bilgesu'nun yazmaya hevesini biliyordum. Arada yazdıklarını okur ve çok beğenirdim. Şiir yazdığını bilmiyordum. Gönd...
-
7’den 77’ye hemen herkesin yaptığı yaygın bir yanlışlıktan söz edeceğim. Eskiler buna galat-ı meşhur derlerdi. Çok yaygın olduğu ...
-
Sevgili Hocam Mazhar Kükey'i 35 yıl sonra yeniden görmek çok güzeldi. Uzun, çok uzun bir ömür diliyorum değerli hocama. Emekli oldukta...
-
Bir akrabam yıllarca önce anlatmıştı. Bahçeli'de kurban keserler. Kendisinin tüm itirazlarına karşın bir dirhem bile dağıtılmayan et e...
-
"Yıl 1962 Ankara’da yayımlanan, hükümet ve düzen işbirlikçisi bir gazete, kendi topraklarında yaşama özgürlüğü elinden alınmış mesn...
-
Nicedir aklımda. "Tanrı" dendiğinde küfür ediliyor sanan, boyuna kadar günaha batacağını düşünen Müslümanlar için "Allah...
-
DİLİM GİYDİRİR BANA KİLİM 1- 24.02.2015 tarihinde Kanal Türk’te akşam haberlerinde, haberleri sunan kişi "aile kabristanlığ...
-
Bugün bir arkadaşım anlattı. Çok öfkeli ve şaşkındı. Kızı 4. sınıfa gidiyor. Öğretmenin verdiği Türkçe dersinden bir ödevle ilgili ann...
-
“BENİM HALİM MEMLEKETİN HALİ.” Bor Devlet hastanesinde, son zamanlarda iki doktora gittim. İlki göz doktoru… Niğde Devlet Hastanesi...
-
Yıllardır zambak olarak bildiğim bu çiçeğin adının "süsen" olduğunu öğrendim. Okuduğum romanlarda, öykülerde, şiirlerd...