23 Mayıs 2015 Cumartesi

GENE DİL ÜZERİNE


                  
Çağlar boyunca her ulusun kendi dili, o ulusun tarihi, coğrafyası, inanç sistemleri, kültürel birikimleri, sosyo-ekonomik gelişmesi, ekonomisi, ticareti, savaşlar, göçler vb. koşullara bağlı olarak gelişmiş, değişmiş, büyümüş, zenginleşmiş veya yoksullaşmıştır. Çünkü dil canlı bir varlıktır. Her canlı gibi içinde yaşadığı ortama göre biçimlenir.

“Dil” kavramını o dilde bulunan söz varlığı olarak algılamak gerek. Bir dilin zengin olduğunu söylerken o dilde bulunan söz varlığının zenginliğini, anlatım olanaklarının zenginliğini anlatmış olmaktayız.

Tarih içinde Türkçe en çok Farsça ve Arapça’dan etkilenmiştir.

Farsça, Ali Şir Nevai’nin de belirttiği gibi “Aydınlarımızın, şairlerimizin” Türkçe’yi hor görmeleri, düpedüz söylemek gerekirse, aşağılık duyguları yüzünden sanat dili olarak başat dil olmuştur.

Arapça ise bilim dili olarak kabul görmüştür. Nedeni ise Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleridir. Kur’an’ı Türkçeleştirmek yerine Arapça öğrenilmesi zorunlu dil olarak yer bulmuştur kültür hayatımızda.

İşte bu koşullar altında, kimi zaman, tuhaf dil olayları da ortaya çıkmıştır.

İşte bir örnek:

Um- eylemi Türkçe bir eylemdir. (ummak)

Bu eylemden türetilmiş umut sözcüğü dilimizin en güzel sözcüklerinden biridir.

Bu sözcük, Türkçe’den Farsça’ya geçmiştir. Acem dilinin ses özelliklerine uyum sağlayan bu sözcük “ümmîd” biçimine dönüşmüştür.

Farsça’ya duyulan hayranlık yüzünden bu kez biz, “ümmîd” sözcüğünü kullanmaya başlamışız. Ancak aslının “umut”olduğunu aklımıza bile getirmediğimiz için “ümmîd” sözcüğünü Türkçe ses kurallarına uydurarak “ümit” biçimine sokmuşuz.

Bizim güzeller güzeli “umut” sözcüğü olmuş mu size “ümit”?

*******
“Aşçı” sözcüğü “aş pişirmeyi” iş edinen, yemek yapmayı meslek edinen kişilere verilen bir addır. Meslek adıdır.

Türkçe “aş” kökünden “-ci” ekiyle türetilmiştir. Bu ek, sıklıkla, meslek adı türeten bir ektir.

Aşçı yerine “ahçı” diyenlere duyurulur.

“Ah” sözcüğü bir ünlemdir. Bunun sonuna “-ci”  eki getirilip bir meslek adı türetildiğinde anlamı sadece şu olur:

Ah çekmeyi iş edinen, ah çekmeyi meslek edinen kişi…

Böyle saçmalık olmaz.

*******
Küçük bir anımsatma daha:

Dilimize yabancı dillerden giren bazı meslek adlarının sonuna “-ci” eki getirilemez. “Bakkal, kasap” vb.

Yani “bakkalcı, kasapçı” olmaz.

*******
Eğer izin verilirse azıcık bilgiçlik taslamak istiyorum.

Ne kadar çok kitap okursak dilimizi o oranda iyi tanır ve öğreniriz.

Dil bir kültür taşıyıcısıdır. Çağlar öncesinden çağlar sonrasına yazılı ve sözlü bütün edebi ürünleriyle dil kültür taşıyıcılığı yapar.

Bu ürünleri bilmek, okumak ve anlamak doğal döngüyü tamamlamak anlamına gelir. Yani bir yandan dilinizi öğrenirken bir yandan da o dilin genlerinde taşıdığı kültürün-uygarlığın-bilginin sahibi olursunuz.

Not:

Dil adları özel adlardır. Özel adların da baş harfleri büyük yazılır. Aldıkları çekim ekleri kesme imiyle ayrılır.

Yedi sekiz yıl önce, TDK (Neden ve hangi bilimsel gerekçelere dayanarak, bilinmez) bunu değiştirdi. Dil adlarının aldıkları çekim ekleri artık ayrılmayacakmış. “Türkçe’de” değil “Türkçede” yazacakmışız.

TDK’nun görevi, sanırım, dilimizi içinden çıkılmayacak şekilde karıştırarak dili yozlaştırmak. Yeni görev tanımları bu.

Ben bu kurumun artık çoktan bilimselliğini yitirdiğini, arpalığa dönüştüğünü düşünüyorum.

Bu nedenle bu tür uydurmalara uymak zorunda değilim.

Kurumun bu hali bir Kenan Evren mirasıdır.

Yaptıkları alçaklıklardan biri de kurumun özerklikten çıkarılıp başbakanlığa bağlı bir arpalığa dönüştürülmesidir.

Hem de Atatürk’ün mirasıyla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...