27 Eylül 2018 Perşembe

DÖNEKLİĞİN "ELLİ TONU"


KAPIYI ARALIK BIRAKMAK
Yıllar önce, pek de sevmediğim bir hocam vardı. Öğrencilere yaklaşımındaki mesafe – kibir, bilgisinin – birikiminin önüne geçerdi, kızardım.
Ama hala kulaklarımda çınlayan bir öğüdü vardı ki, yaşam bana her defasında, Mustafa Kırcı haklıymış, dedirtti.
“İnsanlarla ilişkilerinizde kapıyı ne tamamen kapatın ne de sonuna kadar açın; kapı aralık kalsın. Düş kırıklığına daha az uğrarsınız.” derdi.
Bir türlü bunu beceremediğim için sık sık pişmanlıkla hocamın kulaklarını çınlattım.
Karşıma çıkan her insana önce sınırsız güvendim. Varımı yoğumu o arkadaşlığa, dostluğa, ilişkiye adadım.
Her tanıdığım insanı yücelttim, kusursuzmuş gibi şekillendirdim yüreğimde. Kapım hep açıktı.
Ama hayatın gerçekleri farklıydı, her defasında, kısa sürede, karşımdakinin insan olduğu gerçeği kafama dank etti.
Elbette herkes gibi benim de zayıflıklarım oldu ilişkilerimde. Ben de hatalar yaptım ama yüreğime aldığım, başımın üstünde taşıdığım, maddi fedakârlıklar, iyilikler yaptığım, onların hatırına kendimi risklere attığım nankörlerin yaptıklarını vallahi ve billahi hak etmedim.
65 yaşımı devirmek üzereyim hala aynı hatayı yapıyor aynı hayal kırıklıklarını yaşıyorum.
Kapıyı önce sonuna kadar açıyorum sonra da sımsıkı kapatıyorum.
Sonsuz iyimserliğin, hoşgörünün, yerini,  yüreği kirleten öfkeye bırakması ironik.
Öfkelerim de, nefretlerim de bu yüzden büyük oluyor. Bağışlamayı aklıma bile getiremiyorum. Hani elime geçirsem, bit kırar gibi kıracağım bu ömrümün asalaklarını.
Nicedir bir genç kadın yüzünden aynı öfkeyi duymaktayım.
Yeni Milli Eğitim Bakanı ile bir ilişkisi var. Öğrencisi veya her neyse işte, bu önemli değil.
Önemli olan, sıkı bir muhalif, aydınlık bir kafası olduğunu düşündürdü bana. Bilimsel yaklaşımları, örneğin evrim teorisini falan hararetle açıkça savunması hoşuma gidiyordu. Gençti ama bilinçliydi. Güvenimi, sevgimi, takdirimi kazandı; evlat yerine koydum.
Tanışmamızı sağlayan çok değer verdiğim bir arkadaşımdı. Hiçbir zorunluluğum olmadığı halde, Bor’a her geldiğinde konuk ettik, yedirdik içirdik, gezdirdik. Evlat gibi şımarttık.
Kendisi aydın bir öğretmen kimliği sergiliyordu.
Ne zaman şu Z. Selçuk bakan oldu, işler tersine döndü. Kızcağız neredeyse zil takıp oynayacak sevincinden.
Ben muhalif kimliğimle, bunca yılın tecrübesiyle eğitimde ne hale geldiğimizi görüyor, fotoğrafın bütününe bakarak yeni bakanın bir emir eri gibi çalışacağını biliyorum ve düşüncelerimi de saklamıyorum.
Üstelik eleştirilerim bizim mahalleyi de kapsıyor. Sözcü Gazetesinde, öğretmen çevrelerinde bu adamla ilgili “Tamam, eğitim kurtuldu sayılır” beklentileri yayılıyor.
Dilimin döndüğünce karşı çıkıyorum, saraydan bağımsız iş yapılamayacağını, eğitimde yaşanan her sıkıntının daha korkunç bir kangrene döndüğünü, laik eğitimden tarikatların kontrolünde gerici bir sisteme geçildiğini, bu adamın şişirilerek muhalefetin gardını düşürmesinin zayıflık olduğunu falan anlatıyorum.
Son gelişmeler haklı olduğumu gösteriyor. Karma eğitimden vazgeçilmesi tüy dikiyor.
Bu zavallı kızcağız işi çok çirkinleştirdi. Sanırsınız babasını savunuyor.
Anlaşıldı ki bir beklenti içine girilmiş, bildiğiniz ikbal-koltuk dönekliği yani. Ama ne hakaretler bana… Meğer ağzı da çok bozukmuş, nezaketi maskeymiş. Ömrümde düşmanlarımdan bile duymadım o lafları.
“Eeee, ne olmuş, büyütme” diyeceksiniz de… Kazın ayağı öyle değil.
Döneklik hikâyeleri uzaktan kulağa eğlenceli geliyordu, alay edip gülüyorduk. Ama insanın burnunun dibinde bitince bir araba dayaktan beter etki yapıyor.
Yahu, arkadaşının arkadaşı için bunca özveriye, yakınlığa, güvene ne gerek vardı, diyorum, kahroluyorum.
Yeter öğretmenin solculuğu hocası bakan oluncaya kadarmış.
Eskiler, “Kızdığınızda, konuşmadan önce içinizden ona kadar sayın.” derlerdi.
Dört gündür sayıyorum. Öfkem, pişmanlığım geçmedi. Artık ağzımı açmaya karar verdim.
Ünlü dönekleri bilirdik de burnumuzun dibinde olanları bilmezdik, öğrendik. Nihat Doğan, Tuğçe Kazaz halt etmiş.
Eh, kazık yiye yiye öğreniyorum işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...