24 Kasım 2018 Cumartesi

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNE DAİR




Uzun yıllar önceydi. Doğudaki sürgün yıllarım bitmiş ama Niğde’ye giriş yasağı cezam bitmediği için Kayseri’ye atanmıştım. Kayseri’de de bir ilçeden diğerine savrulduktan sonra, açtığım davaları kazanınca merkezde bir okulda çalışmaya başladım.

24 Kasım’ın öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlamasından bir kaç yıl sonraydı. Okulda bir süre birlikte çalıştıktan sonra emekli olan bir ablamız vardı.

Bir gün, sohbet sırasında, 12 Eylül faşizminin dayatması olan bu günün kutlanmasının eğitim emekçilerine büyük hakaret olacağı, faşizmi olumlamak anlamına geleceği, öğretmenleri zapt u rap altına almanın bir yolu, öğretmenleri etkisizleştirme-değersizleştirme yöntemi olduğu vb. konusunda keskince bir nutka giriştim.

O faşizmi iliklerine kadar yaşamış birinin dilinin ölçüsü olmuyor. Söylediklerime gönülden inanıyor, yılların biriktirdiği öfkeyle konuşuyordum.

Beni, uzunca bir süre, sessizce dinleyen ablamız, sözümü kibarca kesti ve aşağı yukarı şunları söyledi:

“Tam 36 yıllık öğretmenim. Kocamı 12 Eylül öncesi faşistler katlettiler. Sonrasında da en büyük acıyı gene bizler çektik. Öğretmenliğimin büyük bir bölümünü küçücük kasabalarda, ilçelerde geçirdim. Mesleğimi çok severek yaptım. Şimdi emekli olduktan sonra, tek avuntum, öğrencilerimin arayıp sorması. Her fırsatta ya telefon ediyor ya da bizzat ziyaret ediyorlar. Acıları unutmanın bir yolu haline geldi bu ziyaretler. Avunuyorum. Son birkaç yıldır öğretmenler gününde de arar oldular.

Beni aradıkları, sordukları, sevgimi onlara aktarmaya devam edebildiğim sürece ne gün aradıklarının bir önemi yok. Ha 24 Kasım ha 5 Ekim… Dini bayramlar ya da yılbaşı… Öğrencilerim bana değer verdiği sürece sorun yok. Hediye almam, asla…

Senin neler yaşadığını ve haklı olduğunu da biliyorum ama inan ki bunun önemi yok. Hep birlikte eğitim sistemi üzerinde kafa yorup bir proje geliştirebildik mi? Öğretmenlik mesleğinin nasıl itibar kaybettiğini farkında değil misin? Bu itibarsızlaştırmaya bizim katkımız olmadı mı? Çözüm bu günü protesto etmek mi?

Benim görev yaptığım okullardaki o yoksul öğrenciler ne bilsin 5 Ekim’i ne bilsin 24 Kasım’ı… Beni kutlamak için arayan o güzel yüreklere ben 24 Kasımda aramamalarını mı söyleyeceğim. 24 Kasımda kutlamaları kabul eden arkadaşlarımla tartışmaya mı gireceğim. Faşizmle mücadelenin yolu bu değil ki.”

Üç aşağı beş yukarı söyledikleri buydu ve haklıydı.

Ama metalaştırılan, kapitalist sistemin bir soygun aracı haline gelen bu kutlamalara karşı tavrımızı da koyduk. Eşim anlattı; 12 Eylül sonrası sendikanın fiili olarak kurulmasından sonra zorla yaptırılan etkinliklere katılmadıkları için nasıl takibata uğradıklarını, mahkemelerde uğraşmak zorunda kaldıklarını.

Öğretmenlerin sürü sepet, tek tek imza yoklaması alınarak kapalı spor salonlarında askeri(!) törenlere katılmak zorunda oldukları yıllardı.

Elbette buna karşı çok etkili mücadele verdik. Hatta toplu eylemler yapıldı, törene katılıp imza vermeden, toplu halde çıktığımızı anımsıyorum. Uyarı cezalarını onur belgesi gibi kabul etmiştik.

Ama öğrencilerinden kutlama kabul eden bir eğitim emekçisine, neler hissettiğini, düşündüğünü anlamadan, dangalakça, tam da bir faşistin yapabileceği bir dayatmayla nutuk atmak hala içimi acıtır.

Bir insanın bir diğerine “Günün kutlu olsun.” demesinin neresi kötü?

Öğretmenlik mesleğinin birike birike içinden çıkılması imkânsız hale gelmiş sorunlarını çözmek, bununla mücadele etmek yerine;

Bir meslek örgütünde, bir siyasi partinin çatısı altında, hayatın her hangi bir başka alanında; çağdaş eğitim konusunda, eğitimde sorunlar konusunda, bugün içinde bulunduğumuz yoz ve yobaz sistemin nasıl alt edilebileceği konusunda  düşünsel üretim yapma, eyleme geçme yerine hala lafı güzaf…

En iyi yaptığımız şey.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...