24 Kasım 2018 Cumartesi

KUŞ SAVUNMASI


Geçenlerde mutfak balkonunda duvara bir tabak su bir tabak da bulgur koyduk. Kış geldi, küçük dostlar oradan oraya pırpır yiyecek arıyorlardı, izlerken içimiz acıdı.

İkindiye kalmadan yem bitti. Tekrar doldurdum tabağı, suyu değiştirdim. Yaşar ekmekleri ufalayıp hazırladı. Misafir diyor serçelere.

Önce biri geliyor, etrafı kolaçan ediyor, sonra ikincisi. O ikinciden sonra beş-on toplanıyorlar. Mutfakta bir hareket sezdiler mi anın da pır…yok oluyorlar. Hiç kıpırdamadan izlemek gerek. Bu yüzden fotoğraf da çekemedim.

Öyle ürkek öyle savunmasızlar ki…

Belki de ürkeklikleri silahtır, üstlerindeki zırhtır, kim bilir.

Bugün, yemeği çıt çıkarmamaya dikkat ederek ocağa koydum, kitabımı aldım, oturdum. Arada yavaşça kafamı kaldırıp göz ucuyla izliyorum.

Biraz yedikten sonra havalanıp tele konuyorlar, teldekiler iniyor tabağa. Sırayla; itişmek kakışmak, acele etmek yok, sırayla doyuruyorlar karınlarını. Az yedim çok yedin kavgası yok. Su tabağına tek tek geliyorlar.

Onları izlerken Hrant Dink düştü aklıma. Son yazısında söyledikleri… Hani o yazıda  "Ruh halimin güvercin tedirginliği" diyordu ya…


Yazının son satırları;    “Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.

Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.” diye bitiyordu hani.


İnsanoğlunun bu ürkeklikle yaşaması korkunç olmalı.

Kuşları ürkek olmak yaşatabilir ama insanı o ürkeklik öldürür.

Düşünsenize bir ömür, Hrant’ın şu duygularıyla yaşadığınızı:

Ne acı…


“ ‘Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?’  sorusu asıl beynimi kemiren.

Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların “A bak, bu o Ermeni değil mi?” diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.

Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.

Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.

Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.

Tıpkı bir güvercin gibiyim...

Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.

Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.”


Farklılıklarımızın her birimizde böyle güvercin tedirginliği yarattığı da bir gerçek;

Farklı düşünenler, farklı din ve mezheptekiler, farklı inançları, tercihleri olanlar, farklı etnik gruptakiler; rengi, dili, cinsiyeti, farklı olanlar yani…

Şu dünyada yaşamı paylaşırken serçeler kadar adil olamadık.

Bu tedirginlikle görev yapan öğretmen arkadaşlarım, gününüz kutlu olsun.

Güvercin ürkekliğinde yaşayıp başını eğmeyenlere ise helal olsun, aşk olsun…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...