DİLİMİZ: ANA SÜTÜ GİBİ TERTEMİZ
“Dil,
düşüncenin aynasıdır. Dilimiz ne ise düşüncemiz de odur…”
Bir
türlü anlam veremediğim, duyduğumda tüylerimi ürperten şu cümleler son günlerde
iyice yaygınlaştı:
“Sözlerim
maksadını aştı. Ben aslında demek istemiştim ki…”
“Beni yanlış
anladın, ben öyle demek istemedim, aslında…”
Televizyon
haberlerinde, gazetelerde, eş dost toplantılarında, sınıflarda, sokaklarda, her
yerde…
İyi de kardeşim,
sen, bu şekilde kafanın içinin bomboş olduğunu da itiraf etmiş olmuyor musun?
Ne demek istediysen onu söylesene! Ağzından çıkanlar beynine hiç mi uğramadı?
Düşünmeden,
ölçüp biçmeden, sözlerini tartmadan konuşursan işte böyle olur.
Sözlerimiz bizim
düşüncelerimizi yansıtır. Birikimlerimiz, deneyimlerimiz, kişiliğimiz,
kimliğimiz açıkça sözlerimize yansır.
Küfürbaz iseniz
ruhunuz budur.
Gülen bir yüzle
sevgi, saygı dolu sözler söylüyorsanız birilerine, ruhunuz budur.
Birilerini
rencide ediyorsanız sözlerinizle, ruhunuz budur.
Boş sözlerle
birilerinin kafasını karıştırıyorsanız eğer ve birilerini bıktırıyorsanız
kafanız da boştur, gönlünüz de…
Söz maksadı
aşmaz gerçekte. Sözü aşan maksattır. Sürç-i lisan ettiyse sorun yok. Dili
sürçenlere diyeceğimiz olmaz.
Laf dönüyor
dolaşıyor, ruhu da kafayı da besleyemediğimiz gerçeğine geliyor.
Toplum olarak,
yeterli beslenmekten yalnızca karın doyurmayı anladığımız için ruhun beslenmesi
gibi bir derdimiz de yok.
Kitap okumamak
en büyük eksikliğimiz. Eğitimcilerimizden eğitimlilerimize -herkes üstüne
alınsın- kim okuyor, kim okumayı iş edinmiş, kim kitaplarla dost olabilmiş,
gerçekten dost ama.
Sözcükler
gereksinimden doğar. Yaşamımıza kattığımız ya da yaşantılarımıza kendisini
dayatan kavramları karşılamak için yeni sözcüklere sarılırız. Eğer bu sözleri
üretecek birikiminiz yoksa kavramları aldığınız kaynaktaki karşılıkları
kullanmayı sürdürürsünüz. Diliniz ilk kurşunu almıştır bile, farkına
varmazsınız.
Alışveriş
yaparken beden numarasını bile İngilizceden alınan sözcüklerin ilk harfleriyle
arayan bir nesil oluştu. Etiketlerde de aynı harfler var. S, L, XL, XXL gibi…
Satıcı
soruyor:
-
Bedeniniz
kaç?
-
Dört
ya da beş…
-
Dört
yok, teyze, sana iksikslarç da uyar, vereyim mi?
Şimdi
bu konuşmanın neresi düzeltilmeli? “Bedeniniz kaç” ile mi başlasak “iksikslarç
” ile mi? Yoksa hiç tanımadığı birine “Teyze” diyen, “sen”diyen satıcıya mı
kızsak önce?
Verdiğim örnek,
“Bu da nereden çıktı?” mı dedirtti size, nereden çıkacak; buradaki teyze bendim.
Otobüste sürücü
bağırıyor: “Bakkallar var mı?”
Gençler
“randevulaşıyor”, saat “üç gibi” buluşacaklar. Demek istedikleri, tam olarak
üçtür ama ille de İngilizce cümle yapısından olduğu gibi aktarılan “gibi” sözcüğünü kullanmaları gerekiyor. Moda
ya, kullanılmazsa olmaz. Uysa da olur uymasa da, düşünmeye ne gerek var! Oysa
biz tam ve kesin saatler için o sayıyı söyleriz, yaklaşık bir süre
kullanacaksak, kesin saat veremiyorsak “sularında” gibi güzeller güzeli bir
sözcüğümüz vardır, onu kullanırız: “Saat üç sularında gelirim.”
Öğrencilerime
“Arkadaşlarınız nerede?”diye soruyorum, “Faaliyetteler.”yanıtını alıyorum. Yer
adı ya da bir işin adını söyler gibi…
Bir bürokrat
emrinde çalışanlarla tanışmaya çalışıyor: “Sen kimsin?”
“Dil düşüncenin
aynasıdır. Dilimiz ne ise düşüncemiz de odur.”
Dil bir iletişim
aracıdır. İletişim araçlarının en gelişmişidir üstelik. Toplu yaşamın,
birlikte, barış içinde, huzurla yaşamanın yolu sağlıklı iletişimden geçer.
Sağlıklı iletişimin tek koşulu da dil dediğimiz aracı doğru, güzel ve etkili
kullanmaktır.
“200 sözcükle
düşünen birisi, 2000 sözcükle düşünen birisini anlayamaz.” Anooshirvan Miandji
Son söz Yunus
Emre’nin. Üstüne laf söylemek ne haddimize...
SÖZ
OLA
Sözü
bilen kişinin,
Yüzünü
ağ ede bir söz
Sözü
pişirip diyenin,
İşini
sağ ede bir söz
Söz
ola kese savaşı,
Söz
ola kestire başı
Söz
ola ağulu aşı,
Yağ
ile bal ede bir söz
Kişi
bile söz demini,
Demeye
sözün kemini
Bu
cihan cehennemini,
Sekiz
uçmağ ede bir söz
Yunus
şimdi söz yatından,
Söyle
sözü gayetinden
Pek
sakın o şah katından,
Seni
ırak ede bir söz
************
Yazı 2011 yılında yazılmıştı. Anımsatmak gerekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder