29 Aralık 2019 Pazar

İÇİNİZDEKİ ÇOCUK


Yüreğinizdeki demir kafeste sakladığınız çocukluğunuzu salıverin gitsin.
Kırın kafesin kilidini, sokaklara bırakın o ele avuca sığmaz, hayalci, tutkulu, asi, meraklı, gözü kara, korkusuz ve neşeli çocuğu…
Alanlarda gezsin, parklarda oynasın, kalabalıklara karışsın.
Bırakın, “Çüş dedikçe çalının altına girsin.”
Bırakın, “Taşı atıp kafasını altına tutsun.”
Bırakın, parklarda çimenlerin üzerine uzanıp gökteki yıldızları saysın.
Duvarlara yazılar yazsın, top atsın sırça köşklerin camlarına.
Kızlı erkekli yakar top oynasın.
Bırakın, haksızlığa uğradıkça bassın kalayı… (Kim bilir, belki siz de bunu yapmayı anımsarsınız böylece.)
Meydanlarda marş söylemeyi öğrensin. (Ne de olsa siz unuttunuz marşları, eviniz sıcacık ve rahat artık.)
Sokaklarda, caddelerde dans eden kadınlara katılsın, ellerinden tutsun.
Meydanlarda işçilerle birlikte yürüsün.
Her türlü dayatmayı inadına reddetsin.
Her şeye burnunu soksun; eğrilikleri, bozulmuşlukları, çürümüşlükleri sorgulasın. İnadına…
İnadına okula gitsin, inadına öğrensin, inadına soru sorsun, inadına sorgulasın her şeyi, boyun eğmesin.
İnadına ağaçları sevsin; çiçekleri, kuşları, köpekleri, kısaca doğayı sevsin.
Kalabalıkların içinde yaşasın, paylaşsın, vermeyi de hakkını almayı da öğrensin.
Acı çekenler için ağlasın, üzüldüğü için ağlasın, kızdığı için ağlasın. Ağlamak bizi insan yapar; ağlamaktan utanmasın.
Şarkılar söylesin, duyduğu her güzel ezgiye eşlik etsin.
Gülsün; kahkahalarla, çekinmeden, korkmadan, utanmadan gülsün.
Çünkü “gülmek devrimci bir eylemdir.”
Salın içinizdeki çocuğu; çekinmeyin kimseden, aldırmayın kimseye.
Salın gitsin.
Onu salınca sözü salacaksınız, onu salınca düşüncelerinizi salıvereceksiniz, onu salınca içinizdeki şiiri salacaksınız, yüreğinizin ezgisini, cesareti salacaksınız.
Artık korkmayacaksınız.
Göreceksiniz, yeniden yaşamayı ve insan olmanın erdemini o çocuk öğretecek size.

22 Aralık 2019 Pazar

ALINTI ADABI ÜZERİNE


ALINTI ADABI ÜZERİNE
Alıntı yapmak; evrensel değer yargılarına göre,  ahlak ve vicdan işi, bir edep adap işidir.
Sahibi belli sanat eserlerinden, edebi metinlerden, bilimsel eserlerden, araştırmalardan, bilimsel çalışmalardan vb. alıntı yapmak çok doğal. Çünkü okunsun diye yazılırlar ve biz onlarla zenginleşiriz. Kitap okumanın amacı budur.
Kitaplarla biçimlenir, yaşamı, dünyayı böyle biriktiririz.
Alıntı yapmak en doğal hakkımızdır.  Edinilmiş bir düşünceyi, kazanılmış bir bilgiyi pekiştirme gereksinimi vardır çünkü.
Alıntı yaparken sahibinin adını çizmek, o düşüncenin, yazının sahibini yok saymak; onun emeğini, alın terini, ömrünü verdiği birikimini, çabalarını, yaratırken çektiği sancıyı görmemek, en hafif tabirle, ahlak ve vicdan yoksunluğuna işaret eder.
Bunu yapan kişi kendi ahlaki değerlerini, kişiliğinin bozulmuşluğunu, vicdani sorumluluklar taşımadığını, empati yoksunluğunu, bencilliğini, öz güven eksikliğini, kendisinin dışında kimseyi düşünmeyen narsisistik bozulmayı göstermiş olur.
Kimi zaman da kolaycılığa kaçmaktır bu; kimi zaman beğenilme, kendini kabul ettirme ihtiyacıyla yapılır.
Sözün özü hırsızlıktır.
Anonim eserlerde, metinlerde, atasözlerinde de durum değişmez.
Bir atasözünü bile kendimize ait bir söz gibi paylaşmak en hafifinden ayıptır.
İnternette on binlerce aforizma, arabesk çeşnili sözüm ona yaşam dersi veren söz dolanıyor. Tamamına yakının sahibi belli değil, anonim yani. Ama oradalar.
Birine el koyup sahiplensen üç-beş tık sonra foyan ortaya çıkar, küçük düşersin.
Bu yazıyı yazma gereği de böyle bir durumdan doğdu.
Bu duruma düşmemek için yapılacak şey asgari bir lise eğitimi ile kazanılan bir alışkanlık.
A-    Sahibi belli olan bir alıntının altına sahibinin, kaynağın adını yazarsınız.
B-     Sahibi belli olan bir alıntıyı tırnak içine alır ve “Alıntıdır.” notunu düşersiniz.
C-     “Falancanın falan eserinde, yazısında dediği gibi” biçiminde bir giriş yapmak da olanaklı.
D-    Sahibi belirsiz ise tırnak içine almanız yeterli. İnternetten alıntı bile olsa bu zorunlu. Okuyucu o sözün bir alıntı olduğunu anlar.

Bir gazeteden kestiğiniz bir yazıyı, bir şiiri, bir atasözünü, bir aforizmayı, bir özlü sözü, bir yemek tarifini kendinizinmiş paylaşmaya hakkınız yok.
Shakespeare’den, Oğuz Atay’dan vb. alıntı yaparken bir Shakespeare, bir Oğuz Atay, bir Can Yücel olmadığımızı, olamayacağımızı unutmayalım.


6 Aralık 2019 Cuma

BEN BU FİLME BAYILDIM.

BEN BU FİLME BAYILDIM.
Bir film düşünün. Gözlerinizin önünden öylece akıp gidiyor. Sizin takılacağınız, dikkatinizi dağıtacak bir tek sahne bile yok. Nefes aldığınızı film bittikten sonra anlıyorsunuz. O anda, sanki dakikalardır içinizde tuttuğunuz hava bir anda boşalıyor.
Anlatılanları siz zaten biliyorsunuz ama ışığı başka bir cepheden alan bir nesneye baktığınızda şaşırdığınız gibi şaşırıyorsunuz.
En sarsıcı, en etkileyici olaylara geçişler bile öyle yumuşak ki… ama etkisi bir o kadar sarsıcı. İçiniz acıyor.
Girit göçmeni Mehmet Bey aslında biziz. Bizim de büyük hayallerimizin önünü 12 Eylüller kesmedi mi?
12 Eylül birden, sessizce, yumuşakça, sinsice giriyor filme. Acıları ve sonuçları ise korkunç.
Mübadele de öyle…
İnsanların korkunç acımasızlığı, hoşgörüsüzlük, insanlığın yüzüne yavaşça inerken acısı korkunç oluyor.
Mehmet Bey, ailesi, dostları nasıl bir sevgiyle direniyor, görmelisiniz.
Küçük bir çocuk işte bu iki dünya arasında kendini buluyor.
Çetin Tekindor oynamasaydı Mehmet Bey’i, bu film bu denli güzel olur muydu?
Ve diğer oyuncular…
Çağan Irmak büyük bir yönetmen. Eşsiz bir duyarlılıkla yaklaşmış oyuncularına. Onların içlerindeki o “kırılgan inceliği” nasıl ortaya çıkartmış, bilmiyorum. O kırılgan duyarlılık nasıl da bir direniş yeşertmiş. Ölümün bile bir başlangıç olduğu, her ölümden bir yaşam doğduğu..… Çağan Irmak bunu nasıl başarmış, bilmiyorum.
Bu filmde inadına umut var.
Ben bu filme bayıldım.
BEN “DEDEMİN İNSANLARI”NI İZLEDİM. (6 Aralık 2011'de Facebook'ta yayınlanmıştı.)

14 Nisan 2025 Günce

  14 Nisan 2025 Dışarı çıkmam gerek. Sağ ayağım dışarı çıkarken sol yağım içeri kaçıyor. Canım evden dışarı çıkmak istemiyor. Zorunluyum...