17 Aralık 2021 Cuma

MERCİMEK KÖFTESİ-TÜRKÜLER-ANILAR

 Söylemesi ayıp, Yaşar mercimekli köfteyi sever. Köfte yapacağımı söylediğimde sevindi. Belli etmez ama ben seziyorum.

Eskilerin dediği gibi, benim elim elimi tutmaz. … Yaptığım yemeklerin asla birebir aynısını yapamam. Dilerim bu da güzel olur, diyerek başlıyorum işe.

Önce müzik… Destanlaşan Türküler…İlk üç beş türküyü aklım yemekteyken dinliyorum. Çok güzel türküler, olağanüstü yorumlar.

Yemeğin hazırlıkları tamam, sonrası kolay. Müzik dinlerken yaptığım yemeklerin güzel olduğuna inanıyorum.

Ben türküleri çok severim. Çocukluğumdan beri böyle. Annem sanat müziği söyler ve dinlerdi, türkücü olan babamdı, severdi türkülerimizi. Söyleyemezdi, beceremezdi ama çok severdi.

“Ankara’da Yedim Taze Meyveyi” türküsünü bir başka severdi. Bir de “Ham Meyveyi Kopardılar Dalından” türküsü vardı. Bir keresinde radyoda bu türküye eşlik ederken, annem dalga geçmişti. Babacığım, hemen susmuş ama sonra bu türküyü sadece dinlemekle yetinmişti.

Belki de çok sonraları, sanat müziğine mesafeli oluşum hem “saray müziği” ne duyduğum sınıfsal bir tepkiden hem annemin babamla masumca şakalaşmasının içimde bıraktığı kekremsi tattan kaynaklandı, bilmiyorum.

Ama hakkını vermeliyim, annem çok güzel söylerdi. Eşsiz bir kulağı vardı. En zor şarkıları hiç detone olmadan, her bir notayı doğru basarak billur gibi sesiyle öyle bir okurdu ki…

İlk okul dördüncü sınıftayım. Annem evimizin upuzun “tahtalısında” bir yandan çamaşır yıkıyor, bir yandan da şarkı söylüyor.

Evimizin bulunduğu çıkmaz sokağın diğer yakasında Asumangil oturur. Asuman benim can arkadaşım. Annesi bana seslendi: “Hülya, Bayrak mı, Meteoroloji mi, şarkı nerede çalıyor?” Ben avazım çıktığı kadar bağırıyorum, hem komik bulmuşum hem gururluyum, “Teyze, annem söylüyor, radyo kapalı.” Anneciğim çoktan susmuş bile, utanmış canım benim.

Eskiden sık sık elektrikler kesilirdi, bilirsiniz. Annemin hiç nazlanmadan bize konserler verdiği o karanlık akşamları ne çok severdik. Babasız akşamlar, babasız yıllar. Ama o karanlık akşamlarda öğrendik birbirimize tutunmayı. 7 kardeş, yedi can ve eteğini tuttuğumuz annemiz.

Böyle kendimi müziğe kaptırmış, beynimin dört bir tarafından akın eden anılarla yüreğim incelmiş köfte yapıyorum. Tuhaf… Müzik, anılar ve köfte…

Türkünün ilk notası kulağıma çalınır çalınmaz başımı kaldırdım. Sıra Kırklar Dağı’nın Düzü’ne gelmiş bile. (Suzan Suzi) Beni darmadağın eden bir türküdür bu. Zaten bu albümlerde, adı üstünde destanlaşmış türküler var, her biri diğerinden üstün. Ama bu… Yorumcunun da katkısı elbette var.

İşi bıraktım, dışarıya baktım.

Karşıdaki apartmanla bizim aramızda bembeyaz kelebekler uçuşuyor, lapa lapa…

Haydaaaa…

Türkünün hüznü yerini akıl almaz bir sevince bırakmaz mı? Nasıl güzel yağıyor, inanılır gibi değil. Balkona çıktım, pencereyi açtım, yarı belime dek dışarı sarktım. Kar tanelerinin yüzüme, kollarıma düşmesinin tadını çıkarıyorum. Göğe bakıyorum, kanatlanmış gibi kocaman tanecikler uçuyor yukarıda.

Üşüdüm, işimin başına döndüm.

Sarı Gelin türküsü öyküsüyle geldi göz pınarlarıma yerleşti. Ağlamaklıyım. Göz ucuyla dışarıya bakıyorum. Kar taneleri irileşti.

“Seni vermem ellere leylim aman aman

Leylim aman aman leylim aman aman suna yarim

Niceki bu canımsa ay nenen ölsün sarı gelin aman

Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yârim”

Bir anda her bir kar tanesi annesinin sevdiceğinden koparıp aldığı Sarı Gelin’in sevdiği gencin ahına, ilenmesine dönüştüğünü duyumsadım. Sonra hemencecik kovdum o duyguyu.

Saf, temiz, masum kar taneleri…

İçimde baharlar açtıran kar taneleri…

Şairi şairliğinden utandıran türküler, bu toprağın insanının öyküsü olan türküler art arda kar taneleri gibi düşüyor yüreğime. Saf, temiz, gerçek, yalın, çırılçıplak… Gizlisi saklısı olmadan.

Anılar…

Türküler..

Mercimek köftesi bitti…

“Şairim,

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,

Ayak seslerinden tanırım.

Ne zaman bir köy türküsü duysam,

Şairliğimden utanırım.

Şairim,

Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum,

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim,

Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.”

Bedri Rahmi’nin dediği gibi, türküler bizi arındırıyor.

İnsan yüreğinin ve belleğinin ne zaman, neyi, nasıl yapacağı bilinmez. Hiç ilgisi yokmuş gibi görünse de tutar köftenin yanına duyguları koyar, anıları koyar, yaşamı koyar. Bütün yalınlığı ve gerçekliği ile yaşamı…

Kar hala yağıyor, tutacak gibi. Dilerim sabaha bembeyaz bir merhaba deriz.

(Bu arada itiraf etmeliyim, köfte çok güzel olmuş.)

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...