Gittin…
Gidişin başıma yıldırım düşmesiydi. Eridim, kor oldum.
Gittin…
Canım çok yanıyor hayatım. Paramparçayım.
Uyuyamıyorum, sen “İyi geceler.” demeden olmuyor.
Gidişin birdenbire oldu. Tıpkı kendin gibi
öngörülemezdi. Gene şaşırdım, darmadağın oldum.
Düşüncelerini kendi düşüncelerimle karıştırırdım.
Cümleler aynı anda dökülürdü ağzımızdan. Düşünen sen miydin, ben miydim,
bilemezdim. Bizim kafalarımız kadar uyumlu başka insanlar var mıdır, bilmem ama
beni bu akıl uyumu adam etti.
Ve sen gittin, aklımın yarısı gitti.
Kavgalar ettik; barışmalarımız muhteşemdi.
Kızdık birbirimize, inatlaştığımız da oldu ama hep bir
yolunu bulduk.
Gittiğin günden beri sol omzumun üstünde bir gölge
geziyor. Sen misin o?
Zaten ses çıkarmadan yürürdün. Kaç zamandır zorlukla
yürüdüğün için adımların iyi yavaşladı, sessizleşti. İş yaparken birden
omuzumun başında beliriverirdin ya, sensin o…
Diyorlar ki senin nicedir çektiğin sıkıntılar kalp
rahatsızlığındanmış. Neden doktora gitmedin de beni bırakıp bilinmezliğe
gittin?
Neden ben o belirtileri okuyamadım?
Sen gittin ya; ben Hanya’yı Konya’yı anladım kuzum.
İnsan olanı anladım. Kimmiş arkadaş, kimmiş yoldaş, anladım. İnsanın dirisine
değil, ölüsüne koşanlar…
Ercan’ımız, Gülden’imiz, Serkan’ımız, Tuğba’mız,
Mevlüt’ümüz…
Biliyor musun canım, Serkangil duyar duymaz ta
Gemerek’ten gelmişler. Ercan ilk dakikada yanımdaydı, yanındaydı kuzum.
Elleriyle hazırladı seni.
“Mevlüt yeğenim bir tanedir.” derdin ya, haklıymışsın.
Bir de çığlıklarıma koşan Büşra ve Yıldıray var. Sen onları
uzaktan beğenirdin de ne güzel insanlar olduklarını yaşayarak öğrenseydin ne
vardı.
Gittin… Senin şakaların gitti, benim
de sevinçlerim gitti,
Ben gülmeyi unutmaktan korkuyorum sevgilim.
Ne çok sevenin varmış… Ne çok insan sana değer
verirmiş…
Son zamanlarda, seni ne kadar çok sevdiğimi söylemeyi
ihmal ettim hayatım, Hoş, sen de söylemiyordun ya… Davranışlarınla belli
ediyordun, bana yetiyordu.
Dondurma yemezdin ama benim dondurmam bitti diye
gecenin altında markete giderdin. Sevginin söze gereksinimi yoktur ki. Ben o
yorgun ayakların bana dondurma almasını hem çok sevdim hem hiç istemedim,
yorulmandan korktum. Geçtiğimiz yaz başında kapının ağzında çekişmemizi
anımsıyorum şimdi.
“Vakit çok geç, yorgunsun, hastasın.” diyorum. “İki
adımlık yer, şimdi gelirim.” diyorsun.
İşten ve sorumluklarından da hiç kaçmadın, üşenmedin…
Senin bu yanını hep sevdim. Babama benzerdi huyların. Ne dersin; kızlar
babalarına benzeyen erkeklere âşık olurlarmış, doğru mudur sevgilim?..
Ben seni sözsüz, yalansız, ayıpsız sevdim Yaşar’ım.
Öyle de sevildim.
Bana yaşattığın insanca, onurluca, musmutlu 20 yıl
için teşekkür ederim.
“İyi ki varsın, iyi ki hayatımdasın, tırnağına taş
değmesin.” diyordum;
Gittin… Seninle yaşadığım her an için şükrediyorum.
Güle güle sevdiceğim. Toprağın incitmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder