7 Ocak 2016 Perşembe

MEKTUPLAR VARDI ESKİDEN


MEKTUPLARLA SOLUKLANIRDIK.

 




Bir zamanlar (oldukça eski zamanlardı) yaşamımızda “mektup” dediğimiz bir araç vardı.

Alanı da yazanı da çoğu zaman sonsuz mutluluklara gark eden bir iletişim aracı. Her zaman mutlu etmezdi elbette… Ayrılıklar, ölümler, hastalıklar, kavgalar, kazalar da hep bu yolla gelirdi bize.

Ama mutluluk, sevinç hanesi ağır basardı.

Ne aşklar, ne yürek çırpıntıları, daha ilk sözcüklerde kalbin duruvermesine neden olan ilk gençlik sevdaları…

Evladını askere, okumaya, çalışmaya, yuva kurmaya gönderen ana babaların, bir dirhem korku, çokça endişe ve tümüyle sevgi dolu satırları…

Kardeşlerin herkesten saklayıp da birbirlerine açtıkları yürekleri…

Okuma – yazma bilmeyen ninenin köy öğretmenine, kendi sözcükleri ve üslubuyla dikte ettirdiği özlemi…

Okuma - yazmayı askerde öğrenen Mehmet’in “Evvela selam eder…”düzenindeki sevinç, özlem, buram buram içtenlik kokan mektupları…

Okullarda bir mektubun nasıl yazılacağı konusunda saatler süren bilgiler verilir, kurallar anlatılırdı.

Ama kimse uymazdı bu kurallara, uyamazdı. Çünkü mektup akılla değil, yürekle yazılırdı. Gönlümüzden kopup gelen duyguların da sınırı, kaydı şartı olmazdı. Sevgi kalıba girmez ki…

 
Uzun, çok uzun yıllar önce, kardeşim Ferda, bana bir mektup yazmıştı.

Ben Samsun’da öğrenciydim. Yıl kaçtı, bilmiyorum. Ferda öğretmen okulunda, kuzenim Dursun da tam o sıralarda evlendiğine göre 1972 ya da 1973 yılı olmalı.

Mektubun fotoğrafını da paylaşacağım.

Tam beş metre uzunluğunda bir yazı.

Bütün içtenliği ile neler yazmamış ki canım kardeşim…

Gurbetteki sevgili ablasına, sılanın kokusunu gönderebilmek için iki mektup arasında yaşananların tamamını anlatmış. Fıkralar, şiirler, sevdiği artistlerin fotoğrafları cabası.

Kuzenimizin evlenmesi, düğün nedeniyle alınan ciciler, kendi öğretmenleriyle ilgili tatlı dedikodular, zayıf olan derslerini nasıl kurtardığı, kardeşimiz Kemal’in iyileşen yaraları, Çiğdem’in ne denli tatlı bir çocuk olduğu…

Bütün dünyası…

Bütün duyguları, sevinçleri, heyecanları…

Üstelik, hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan… Ama asla sıkmadan… Açık, tertemiz bir dil ve anlatım.

Canım kardeşim benim.

Ne güzelmiş mektuplarımız…

Ne olağanüstü bir dil eğitimi imiş mektup yazmak…

Ne denli eşsiz bir paylaşmaymış…

Seni çok seviyorum, demekmiş.

Sana çok değer veriyorum, sana saygı duyuyorum, demekmiş.
 

Şimdilerde teknoloji kullanılarak gönderilen “nbr, mrb, tşk, kib” tarzı ifadelerin neresinde sevgiyi, şefkati, saygıyı, dostluğu bulabilirsiniz?

 
Korkarım, mektuplarla birlikte inceliğimizi, duyarlılığımızı, şafkatimizi de yitirdik.

Acı, çok acı…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNDEN BUGÜNDEN

  Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...