Ekmek ve tahinli almak için biraz yürümek iyi olur, dedim.
Dönüş yolunda istasyonun alt geçidine yöneldim; sağ tarafımda henüz hareket eden bir beyaz otomobil durdu, sürücü pencereyi açtı, bana seslendi:
“Fatih Mahallesine mi gidiyorsunuz?” dedi.
“Evet” dedim.
“Buyurun, binin, ben de o tarafa gidiyorum, sizi bırakayım.” dedi.
“Çok teşekkür ederim. Yürümek istiyorum. Ayaklarım açılsın biraz.” dedim.
“İyi olurdu ama siz bilirsiniz, iyi günler.” dedi.
“Çok naziksiniz evladım, güle güle” dedim.
30’lu yaşlarını aşmamış, pırıl pırıl gülümseyen bir yüz. Ne kadar nazik, ne kadar ince düşünceli.
Elinde bastonu kavurucu sıcakta yürüyen yaşlı bir kadını görünce titreyen bir yürek.
Çok ol, daha çok, aklı da yüreği de henüz sevgiyi, merhameti yitirmemiş delikanlı. "Bu dünya öküzün boynuzları üstünde duruyor." diyenlere inat, çok olun, çoğalın, akın akın toplanın, sel olun.
Bu dünya sizin omuzlarınızda duruyor.
(Bu yazı kendi memleketimde bu tür davranışlara alışık olmadığım için yazıldı. İsterseniz doğduğum bu toprağın insanına sitem diyebilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder