6 Temmuz 2018 Cuma

Dilim Giydirir Bana Kilim

Benim yakın arkadaşlarım bilirler, facebook’taki arkadaşlarımın büyük bölümü de bunu sonradan öğrendi; dil konusunda "saplantı" derecesinde duyarlıyım. 
Belki bir "klinik vakayımdır”, kim bilir.
Ama açık açık yazıp, düzeltmeler yaparak, bu konudaki beceriksizleri afişe edecek çılgınlık aşamasında değilim... 
Tanrı, beni, bilerek insanları incitme çirkinliğinden korusun.
Şimdi yazacaklarım ortaya... 
Eski bir öğretmenin huyundan, alışkanlıklarından vaz geçemeyişi olarak görün rica ederim.

****
Dil ve düşünce arasında doğrudan bir bağlantı vardır: Yumurta ve tavuk problemi gibi. Diliniz ne ise düşünceniz de odur veya düşünceniz ne ise diliniz de odur.

Düşüncelerini düzene sokamayan kişi dilini de düzene koyamaz.

Dil ya da düşünce, insanın kültürel gelişimiyle doğru orantılıdır.

Kitaplar, bütün sanatsal etkinlikler, sözlü kültürel aktarımlar, toplum içi etkileşim ve aldığımız örgün-yaygın eğitim beynimizin gelişmesini sağlar. Beynimize milyarlarca yeni kavramı ve bu kavramların dildeki karşılığı olan sözcükleri yükler.

Beyin, kavramları ilişkilendirip kullanmaya başladığında, artık, düşünceleriniz vardır. Onları aktarmak için de sözcükleriniz…

Dağarcığınızdaki "kavramlar-sözcükler" kadar düşünürsünüz. Çoksa çok, azsa az.

Uğur Mumcu bunu kast ederek "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" tan söz ediyordu.

Konuştuğunuz insanı ölçmek, tartmak istiyorsanız diline bakacaksınız. Kendi ana dilini tanıma, kullanabilme düzeyine... Dilini kullanma biçiminden mesleğini bile çıkarabilirsiniz.

Noktalama imleri, yazım kuralları dilin, "trafik kuralları, trafik işaret ve işaretçileri” gibidir. Kurallara uyarsanız siz kazanırsınız. Uymazsanız, ortaya çıkan keşmekeş, kargaşa size zarar verir.

Dil canlıdır; doğal yasaları vardır, zorlamaya ya da ihmal edilmeye gelmez.
Dil-düşünce gelişimini tamamlayamamış insanın, anlama becerisi de gelişmemiştir; okuduğunu, dinlediğini zor anlar.

****
Sanal iletişim, çağımızda bir gereklilik ama yakındığımız bu hastalığın da nedeni?

Acele ediyoruz, acele etmezsek gündemi kaçırıyoruz. Veya zaman kısıtlı; otobüste, yolda yürürken, parkta otururken, okey masasının başında acele ediyoruz işte. Bunun doğal sonucu da dil kusurları oluyor.

Ayağında bebeğini sallayan anne, yavrusunun uykusunun gelmesini beklerken, eskiden kitap ya da gazete okurdu, şimdi telefonuyla oynuyor. Kim bilir, aynı anda kaç arkadaşına ileti yazıyor.

****
Şöyle bir şey oluyor örneğin:

 Bir cümle paylaşılıyor, başı ve sonu yok, anlamsız...

-Başı nerede, sonu neydi?
-Bir şey mi anlatmaya çalışıyor? Ne?
- Bir şeyle, bir durumla, bir olayla, bir kimseyle mi alay ediliyor?
-Neden dil kurallarına uymamış? Örneğin neden sözcüklerin arasına nokta koymuş?
-Neden sözcükleri anlamsız ve aralarında ilişki kurulamıyor?
-Kendince, özlü, kısa, gizemli, hikmetli sözler söyleyen kâhin Nostradamus gibi söz söylemek zorunda mı hissediyor?
-Sözlerinin bilgece olduğunu düşünmemizi mi istiyor?

****
Aceleye gerek yok. Sözler zihnimizde olgunlaşsın, amacını bulsun, ağır ağır dökülsün ağızdan.

Atalarımızın "Boğaz dokuz boğumdur." deme nedeni bu.

"Dilim giydirir bana kilim." sözünü unutmamak gerek.

Yunus Emre'nin;
"Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı, 
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz. "
demesi de bundan.

****
Kusura bakılmasın lütfen. Birkaç dil kusuru gördüm mü aldırmıyorum ama süreklilik kazındığında çok kötü hissediyorum kendimi.
Dile saygı kendine saygıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

14 Nisan 2025 Günce

  14 Nisan 2025 Dışarı çıkmam gerek. Sağ ayağım dışarı çıkarken sol yağım içeri kaçıyor. Canım evden dışarı çıkmak istemiyor. Zorunluyum...