Doğum gününe "ad günü" demiyorlar mı, beynim karıncalanıyor..
Blogdaki yazılarım öncelikle benim içimi dökme, düşüncelerimi dışa aktarma yolumdur. İlle okunsun diye bir beklentisi yoktur. Okunursa da mutlu olurum.
25 Aralık 2023 Pazartesi
AD GÜNÜNÜ NERENİZDEN UYDURDUNUZ
9 Aralık 2023 Cumartesi
YAĞMUR-YOĞURT VS.
9 Aralık 2023
Dünden
pişirip hazır ettiğim ıspanağıma süzme yoğurt gerek. Bugün çıkar alırım,
diyordum.
Hava
kapalı, önce anlamadım, hazırlanmaya başladım ki yağmur yağdığını fark ettim.
Yağmur
altında ıslanmak, damlaların yüzüme çarpması, mis gibi serin hava bir an için
heyecanlandırdı, heveslendim ancak çabuk toparladım. Yağmur romantizmi çok çok
gerilerde kaldı.
Yüreğim,
“Kalk gidelim.” derken cümle azalarım “B.k yeme otur.” diyor.
Elime
telefonu alır almaz Aynur Yağmuroğlu Tetik’in can simidi düştü önüme. Canım
arkadaşım Facebook’ta benimle ilgili yazmış, ne güzel yazmış. O yağmur ruhuma
yağmaya başladı, yundum, yıkandım, arındım. Ne güzel…
İyi
ki varsın Aynur ve iyi ki seni tanıdım.
Bu
yapay zekâ mıdır, nedir; telefonda benim adımlarımı izliyor. Hangi haberlere
ilgi duydum, hangi giysi reklamını açıp baktım; hepsinden haberi var.
Sıklıkla
arkeoloji haberleri okuduğumu görünce piyasada ne kadar arkeoloji haberi varsa
önüme koymaya başladı. Gazetelerin haberlerinden tut arkeoloji sitelerine
kadar…
Oturduğum
yerde müze müze gezmeye başladım. Kâh bir kazı alanındayım kâh açık hava
müzesinde…
Ne
yalan söylemeli, arkeolojiyi seviyorum. Bir dahaki sefere, yani başka bir
yaşamda arkeolog olacağım.
Dağı üç kez turladığımız halde Aziz Simon Manastırı’nı bulamadık. Vakıflı Köyü ve daha yukarılarda içinde yüzlerce yıllık bir çınar ağacının bulunduğu köye kadar gidebildik. Acıktık, yorulduk, susadık. Köy kahvesinden suyumuzu aldık ama açlığımızı gideremediğimiz için geri dönmek zorunda kaldık. Dokunsalar ağlayacak durumumu ve düş kırıklığımı görünce, Yaşar, “En ulaşılmaz dağın tepesinde antik bir taş var.” deseler gidersin sen. Ama ben çok acıktım canım.” demese dönmezdim.
Telefonu
tekrar aldım elime. “arkeofili”den bir başlık; Antakya’da bulunan Kem Göz ve
Bahtiyar Kambur Mozaikleri
Haberi,
bu mozaiklerle ilgili bilgileri okuyunca tuttu mu bir gülme…
Bu
yazıyı yazma düşüncesi o an düştü aklıma.
Birinde
flüt çalan bir çıplak Pan ve etrafında akreplerin, sırtlanların, vahşi
kuşların, yabaların tehdit ettiği bir göz… Göz bildiğimiz “Göz değdi, nazar
değdi.” hurafesindeki göz. Pan, mitolojideki yarı insan yarı keçi yaratık ama
bu biraz farklı; kocaman bir fallusu var.
Mozaiğin
üstünde Grekçe “KAICY” sözcüğü var. Bu sözcük “Kim Baktığı mekân ya da içindekiler
hakkında ne düşünürse, aynısı ile karşılaşsın.” anlamına geliyormuş, iyi mi?
Bu
sözü biz azıcık farklı sözcüklerle kullanıyoruz. “Benim için ne düşünüyorsun,
Tanrı sana bin katını versin.”
Başının
üstünde aynı sözcük var. Bu sözcük bereket ve korunma amaçlıymış.
Şimdi
beni güldüren küçük bilgiye geliyorum:
“Bolluk
ve bereket getirdiğine ve kötülüklere karşı koruyucu olduğuna inanılan Tanrı
Priapus’un simgesi fallus, tek olarak da evlerin kapıları üzerine işleniyordu.
Fallus (phalli) ve fica (baş parmağın işaret ve orta parmak arasına alınması
hareketi), Roma döneminde iyi şans getirmesi için
tılsım olarak kullanılıyordu.”
Erkeğin
sübyancılıktan tutun, her türlü sapkınlığına meşru kılıflar uydurmaya çalışan
din adamları yok mu?
Küçücük
erkek çocuklara tecavüzü, 5 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesini, kadınların
yaşam haklarını elinde bulundurduğunu savunan ilkel falluslar…
“Amcana
pipini göster bakayım.” diye diye bilinç altına yerleştirilen falluslar.
Kadınları
öldüren falluslar… Kadın cinayetlerini engelleme yerine teşvik eden falluslar…
Yarın
bir başka gün… İş olsun olmasın gönlü yoracak sonra da güzelleştirecek bir
şeyler hep oluyor, hep olacak.
Gönlü
yorgunlara, kafası yorgunlara, bedeni yorgunlara ve bütün hastalara (Aralarında
benim kardeşim de var, küçüğüme de) sağlık diliyorum.
(Yazdıklarımı
Facebook beğenmeyebilir ve bir süre sonra kaldırabilir; fallus mallus, işi
karıştırdık ya… Her neyse yazdıklarım bilimsel temeli olan gerçeklerdi ve ben
düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğümü kullandım. Ön almak adına bu notu da
şuracığa eklemek istedim.)
22 Ekim 2023 Pazar
Hoş Geldin Bebek
22 Ekim 2023
Birkaç
hafta önce, alt kattan bir bebek sesi duydum. Aman bir heyecanlandım, sormayın...
Bizim
bina depreme dayanıyor da sese dayanamıyor. Kaç kat aşağıdan sesler bile
geliyor. Bebek yaygaracı değil. Bir ıngaaa, ardından yumuşak bir kadın sesi
yavaşça “eeee bebeğim, eeee”… Çok sürmüyor, birkaç dakika belki… Bebek ve
annesinin sesi kesiliyor.
İçim
ıpılık oluyor. Bir can daha gelmiş, “iki kapılı han”a konmuş.
(İki
kapılı hanın iki kapısını da haydutların tuttuğunu, hanın içinde eşkıyanın,
zalimlerin, hırsız ve zorbaların kol gezdiğini bilmez bebeler.)
Sık
sık pencereleri açarım ben. Kimi zaman karşılıklı… Eğer dikkat etmezsem kapılar
gümbür gümbür çarpar. Kendim bile irkilirim o sesten. Artık daha dikkatliyim.
Evvelki
gün kapı çarptı yine, yüreğim ağzıma geldi. Bebek irkilir, korkarsa!... Şimdi
tek yönlü açıyorum pencereleri…
Yaşar’a
“Küçük bir armağan alsam, kapılarını çalsam, kendimi tanıtıp bebek yoklamaya
geldim desem tuhaf olur mu?” dedim. Olmazmış ama bebeği göremeyebilirmişim.
Kimi insanlar nazardan korkarmış.
Kafama
koydum, o kapıyı çalacağım, o anneyle tanışıp o bebeği seveceğim.
Sonunda,
dün bir küçük armağanla yeni çoğalttığım menekşelerimden bir saksı seçip
komşumun kapısına dayandım.
Kapıyı
genç bir kadın açtı. Bana bir tuhaf bakıyor, çekinir ya da korkar gibi.
“Buyurun,
ne istediniz?” dedi. Başladım, önceden tasarladığım şeyleri söylemeye:
“Bağışlayın
kızım, tanışmıyoruz ama bebeğinizin sesini ve sizin ninnilerinizi duyuyorum.
Ben üst katta oturuyorum. Size hayırlı olsun demek istedim, bebeği yoklamak
istedim. Çocukları, hele yeni doğanları çok severim. Her yeni doğan çocuk beni
mutlu eder. Tanımam şart değil.”
Genç
kadın önce şaşkın, sonra bütün yüzüne yayılan bir gülümsemeyle “Anladım sizi
ama biz de çocuk yok. Ben öğrenciyim, bir arkadaşımla burada oturuyorum.”
diyor.
Ekliyor;
“Aslında biz de çocuk seslerinden çok şikayetçiyiz. Ya altta ya üstte bir aile
çocuklarına dur demiyorlar. Gece gündüz o çocukların gürültüsü bizi bezdirdi.”
Aksanı
dikkatimi çekiyor. Rusya, Ukrayna, Çeçenistan, Gürcistan gibi bir yerlerden
olduğunu düşünüyorum. “Yabancı mısınız?” diyorum. Onaylıyor. Gürcistan’dan
gelmiş. Arkadaşı da Gürcüymüş.
İçeri
kahveye davet etti, girmedim ama menekşeyi eline tutuşturdum. Bu sizin
kısmetiniz, bebek yoklayacaktım ama madem tanıştık, tanışma armağanı sayın,
dedim. Önce tereddüt etti, sonra sevinerek aldı.
Ayaküstü sohbeti sürdürüyoruz.
Birden
kafama dank ediyor. Ben bu katta inerken asansöre binen adam asansörün
düğmesine benden önce basmış. Asansör kata gelince ben bakmadan inmişim, hangi
katta olduğumu bilmiyorum. Asansörün azizliği…
Genç
kadına “Kaçıncı kattayız?” diyorum. İki, diyor. Gülüyorum. Yanlış katta inip
yanlış kapıyı çaldım, kusura bakma kızım, diyorum. Gülüşüyoruz.
Daire
numaramı verdim, herhangi bir sıkıntıda bize gelmesini tembihledim. İki yaşlı
emekli öğretmeniz, gençlerle sohbet etmek hoşumuz gider, dedim. Kahve için
sözleştik, veda edip döndüm.
Ama
o bebek illa görülecek.
Eve
geri çıktım. Bir saksı menekşe daha aldım elime. (Menekşelerim çok kalabalık
bir koloni oluşturmuşlardı. Bir saksıdan sekiz saksı menekşe oldu, inanılmaz.
Yani armağan edilecek menekşe çok.)
Bu
kez gözüm asansörün panelinde, indim aşağıya. Kapıyı çaldım, ufak tefek
gencecik bir kadın açtı. Öyle genç görünüyor ki… Aynı sözler… İçeri aldı beni.
Bebek uyuyormuş. 10 dakika kadar sohbet ettik. Ninniyi kendisi söylemiyormuş.
Telefondan dinletiyormuş.
Düş
kırıklığı… Ben bebeğine ninni söyleyen anneyi sevmiştim doğrusu.
Bebeklere
anne sesinin sıcaklığı, anne nefesi, anne kokusu gerek.
Evde bunu eşime anlatırken aklıma Nihat Behram’ın o şahane dizeleri geldi.
“Bebek
seni kelebek
Seni
sevinçlerin irisi
Seni
merak hareket
Gonca
veren bereket
Umutların
büyüsü
Muştuların
sayısı
Seni
azıdişleri
Kuzuların
düşleri
Seni
kırlar seni nar
Ceren
ceylan şarkılar
Seni
özlemlerin iyisi
Çiçek
çiçek kaysılar
Filiz
filiz uyutsun
Çağıl çağıl büyütsün.”
Yaşar,
ben geri gelip hiçbir şey söylemeden bir saksı menekşe daha kapıp çıkınca
meraklanmış.
Anlattım
yanlış kapı çaldığımı, çok güldük. “İnsanlık hali.” diyor.
***
Epeydir
dışarı çıkmıyoruz. Bugün Yaşar berbere gitmeye niyetlendi, ben de market
işlerimizi halletmeye…
Alışveriş
arabamızla yola koyuldum. Liste yapmamıştım, doğaçlama yapacağım. Artık
doğaçlama dediğimiz şey ne görürsek almak değil; ucuz, kaliteli, gereksinim
duyulan ne varsa almak… Bunun için birkaç market gezmek gerek.
İkinci
uğrak yerim Kardelen Market… Girişteki bölümle ikinci bölüm arasında üç-dört
basamaklı bir yükseklik var. Bir de rampa…
Manav
ve temizlik malzemesi reyonlarında işim bitti. O üç basamağa temizlik ürünleri
yığmışlar. Market arabasını rampadan çıkaramadım, görevli kızdan yardım
istedim. Genç bir müşteri atıldı, arabayı çekti, çıkardı. Ben kaldım, baston
arabada. Delikanlıya “Beni de çekiverin lütfen.” dedim.
Hemen
teyzem, diyerek elimden tuttu çekti. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim.
Az
önce yardım istediğim kız çocuğunu bir kadın azarlıyor, elinde baston yaşlı bir
kadın. Merdivenlere malzemeleri dolduranın o olduğunu sanıyor olmalı. Çıkamamış.
“Zorlandınız
mı?” diyorum, “Çıkamadım.” diyor.
“Güzel
bacım benim! Yardım istemekten çekinmeyin. Etrafta yardımsever o kadar çok
insan var ki.” diyorum.
“Ben
elin namahremine elimi vermem.” diyor, çok sert, acımasız, kınıyor. Beni
izlemiş, yardım istediğimi görmüş. Bana çok kızmış.
Bu
kez alttan almayacağım, gerekirse kavgaya da niyetliyim.
“Yaşına
bak, seksenden fazlasın. Bu yaştan sonra namahrem senin neyine. O çocuk torunun
yaşında. Ayıp, ayıp, senin niyetin bozuk. Dünyaya da öyle kötü bakıyorsun.”
dedim, yürüdüm.
İşim
bitti, bir kasa çalışıyor, o da kalabalık. Arkamdan bir ses “Teyze, bu kasa da
açıldı, beklemeyin, buraya gelin.” diyor. Yardım istediğim genç adam. Kendi sırasını
verdi bana. Market arabasından aldıklarımı kendi arabama yerleştiriyorum. İşim
bitti, görevliye teşekkür edeyim diye döndüm. Aynı kadın, beni göstererek kasiyere
şikâyet ediyor. Dinden imandan söz ediyor. “Niyetin bozuk” demem zoruna gitmiş.
Zaten öfkem tepemden fışkırıyor, döndüm; kasiyere durumu özetleyip amacım
sadece yardımcı olmakken kadının bana hakaret ettiğini söyledim. Üstelik kuruş
alışveriş yapmadığı halde mağazada dolanıp sağa sola çattığını, bu tiplerin tehlikeli
olduğunu falan, Tanrı dilime ne verdiyse. Kadına “Senin gibiler etraflarında
insan olduğunu unutuyor. Kadın erkek sadece insanlar var etrafta. Yardım
isteyenler, yardım edenler… Yani insanlığın gereğini yapanlar. Bir de senin
gibi karanlık yaratıklar var, insanlığımıza göz dikenler, bizi insanlıktan
çıkarmak isteyenler. Hadi git yoluna.” dedim ve bir kez daha döndüm, yürüdüm.
Cahildir, uğraşmaya değmez dediklerimiz ruhumuzu kemiriyor.
Dizlerim,
yorgun, hasta dizlerim titriyor, çok öfkeliyim, çok. Bir adım daha atmaya, alışveriş
arabasını çekmeye dermanım yok.
İki
adım attım, durdum, derin derin soluk alıp verdim. Aklıma bir sürü şey üşüştü.
Ben zayıf biri değilim, böyle ciğeri beş para etmez yaratıklar yüzünden düşecek
değilim.
Dirildim.
Üçüncü
markete dipdiri girdim ve çıktım.
Böyle
durumlarda, yani haklıysam ve haksızlığa, saldırıya uğramışsam bende böyle bir
değişim oluyor.
Nereden
baksan bir buçuk km’lik yokuş yukarı arabayı çekip çıkaramayacağımı düşünüp
taksi çağırmayı planlamıştım. Vazgeçtim, yürüyeceğim. O yokuş vız gelir, bu
araba vız gelir.
Yürüyeceğim,
bu dizler kopsa da yürüyeceğim.
Yürümek
zamanı dostlarım. İsyanla, kararlılıkla, sabırla, umutsuzluğa düşmeden
karanlığın üstüne yürümek zamanı.
***
Büyük
Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan laik, bağımsız Türkiye
Cumhuriyeti’nin 100. yaşı kutlu olsun.
9 Ekim 2023 Pazartesi
SÜT AĞACIM
Süt ağacı 1.80 cm'ye dek uzayabilirmiş. Laf... Bizimki tavana değdi değecek. Nereden baksan üç metre var.
Öymen'in tavşan olduğu söyleniyor. Çok çirkin ve iğrenç bir yöntem. Kimin için koşacaksa artık. Eski kirli siyaset oyunları tam gaz.
5 Ekim 2023 Perşembe
Pretoira’dan Kaçış Üzerine
Gecenin filmi "Pretoira’dan Kaçış" adını taşıyordu. 2020 yılı, Avustralya-İngiltere ortak yapımı.
Pazar Bahane Yurdum İnsanı Şahane
Canım kardeşim Gürsel gelmişti.
Beni pazara götürmesini istedim.
Hem Yaşar hem annem hasta olunca iş başa düştü.
Aşağıdan telefon etti, geldiğini bildirdi. Aceleyle indim.
Hava kapalı, yağdı yağacak... Acelem ondan. Zaten gece boyu
yağdı. Güzün ilk yağışı. Bağı bahçesi olan ne der, ne düşünür bilmem ama benim
hoşuma gitti. Yeryüzü yundu yıkandı, arındı.
Keşke bütün kötülükler öyle bir sağnak yağışta akıp gitse,
keşke...
Baktım sol tarafta kaldırıma bir 07 plakalı bir araç
yanaşmış. Ben Gürsel'in arabasını açık gri diye anımsıyorum ama demek ki
aklımda yanlış kalmış, koyu griymiş. Bildiğin füme…
Beni görünce arabadan fırlar, koşar, elimden pazar arabasını
aldığı gibi koluma girer, neredeyse kucakladığı gibi arabaya bindirir.
Ama hayır, hiç hareket yok. Öylece durmuş bana bakıyor.
Uzağı pek göremem ancak öyle dümdüz oturduğunu
görebiliyorum.
Ne oldu ki? Kesin anneme üzgün, beni de bastonla görünce
morali bozuldu.
Arabanın yanına vardım, arka kapıyı açtım, Pazar arabasını
koymak üzereyim; sürücü bana bakıyor. “Buyur abla!”
Hiç tanımadığım biri… Sözcüğün tam anlamıyla şoktayım. Elin
adamının arabasına zorla bineceğim. O benden de şaşkın.
“Amaaannn!” diye bir nida patlattım, sormayın.
“Beyefendi, kusura bakmayın. Ben kardeşimin arabasına
bindiğimi sandım. Ben de 07 plakalı üstelik gri bir araç bekliyordum. Gözüm de
bozuk, seçemedim.” diyorum.
“Olur abla olur, önemli değil.” diyor.
“Gerçi gri olmasına gri ama bu kadar koyu değildi, nasıl da
farkına varmadım. Çok özür dilerim.” diyorum.
“Abla hiç önemli değil, olur böyle şeyler.” diyor.
Böyle şeyler olur mu? Olmaz ama söz konusu bensem, olur.
Döndüm Gürsel’i arıyorum; baktım epey ilerde. Şapkasından
tanıdım. Kural sever kardeş, otobüs durağını işgal etmek istemediği için almış başını
gitmiş. Oysa Niğde’de duraklara park edilebilir. İtiraz edene küfredilir. Ne
bilsin işte.
Dediğim gibi koştu, arabamı kaptı elimden, binmeme yardım
etti. Anlattım olanları. Çok güldük.
Bugün pazartesi… Pazartesi pazarına gidiyoruz. Yollar çok
kalabalık, trafik fazla. Gürsel şaşırdı. “Niğde’de nüfus yoğunluğu var abla.”
diyor.
“Diriğun kuzum.” dedim, anlamadı. “Pazartesi yani, hafta
başı. Anneannemin, dedemin dediği gibi ‘diriğun’ yani ‘diri gün’.” dedim. Sonra
bu diri gün sözündeki güzelliği sevdik. Pazartesi yerine diri gün… Ne güzel.
Canım anneannem, Türkçe’nin güzelliğinin vücut bulmuş haliydi.
Pazarı ne siz sorun ne ben söyleyim… Fiyatlar absürt… Bizim
meşhur güzelim yerli domatesimiz 25’ten aşağı değil.
Mantarı severim. Hele Yaşar, göbeğine kaşar ve tereyağ koyup
da fırında pişirince daha çok severim. Baktım, bir adım solumda bembeyaz
mantarlar bana gel gel ediyor, yanaştım hemen. Etiket yok, fiyatını sormadan
daldım seçmeye. Para ödemeye gelince şafak attı. Kilosu 70 liraymış.
Akşama mantar ziyafeti çektik. Yaşar’a “Bu yılın ilk ve son
mantarı, tadını çıkara çıkara yiyelim.” dedim. “İktidar değişene kadar böyle…”
dedi. Öyleyse durum kötü, mantara hasret ölürüz artık, dedim.
Üç ev için alışveriş yapıyoruz. Gürsel Antalya’ya götürmek
için hem kendine hem anneme alıyor. Alışveriş listelerimiz farklı, ara ara
birbirimizden kopuyoruz. Ben doğaçlama yapıyorum. Ne bulursam alma eğilimdeyim.
Bir daha beni pazara kim çıkaracak?
Kornişonları görünce heveslendim. Söylemesi ayıp, kornişon
turşum çok güzel olur. İki kilo alsam yeter, dedim. Fazlası yorucu olur.
Elimde kornişon torbası, Gürsel’e bakınıyorum, araba onda.
Gördüm ve ona yöneldim ama önümde bir genç adam. 30’lu yaşlarında sanırım. Bana
dikkatle bakıyor. Tanıdığım biri olabilir mi? Yo, çıkaramadım.
Poşeti gösterip “O kaç kilo?” dedi. Fiyatını soruyor olmalı.
Kilosu 15 lira, dedim. “Hayır hayır, ne kadar aldınız?” dedi. Haydaaaa… “Size
ne.” demeye niyetliyim ama bakışları kötü değil, soru ciddi. “İki kilo aldım.”
dedim. “Ben de alacağım da ne kadar alacağımı bilemedim. Elime alabilir miyim?”
diye ikinci bombayı patlattı adam. Şaşkınlıkla eline verdim, şöyle bir tarttı,
teşekkür etti ve gitti. Gürsel “Abla bu da neydi?” diyor. Sahi, bu da neydi öyle?..
Kendi sorumuzu kendimiz yanıtladık. Evden sipariş aldı genç
adam. Büyük olasılıkla karısından. Ama ne kadar alacağı söylenmedi. Sormaktansa
benim ne kadar aldığımı öğrenmek istedi. Böylece karısına herkes bu kadar
alıyor, diyecek.
Kendi sorumuzu yanıtladık ama kendimiz de inanmadık. Durum
hala tuhaf geliyor.
Dönüşte eski öğrencilerimden Ali Şanver Salı’nın kırtasiye
dükkanından Atatürk fotoğraflı bir bayrak aldım. Balkona asacağım. 100. Yıl
nedeniyle ve inadına… 10 Kasım’dan sonra kaldıracağım.
***
Bugün akşama dek evdeydik. Gözler televizyona kilitli.
Merdan Yanardağ’ın tahliyesini bekliyoruz. Umuyoruz desem daha doğru olur.
Duruşma şaibeli başladı. Tahliye var ama ceza da var.
Bunu muhalifleri susturmak için yapıyorlar, gözdağı vermek
istiyorlar.
Bizler ne gözdağları gördük ne baskılar gördük. Bize vız
gelir tırıs gider. İktidarın anlamadığı bu.
***
Yazı gece yazıldığı için iyi geceler diyerek sonlandırıyorum.
Umudunuz hiç eksilmesin. Gönlünüzdeki güzellikler kadar güzel bir dünya
umuduyla…
04.10.2023, NİĞDE
15 Temmuz 2023 Cumartesi
Kabak Güzellemesi
Geçen perşembe pazardan kabağı biraz fazla almıştım. Her türlü yemeğine bayılırız.
Yemeğinden tatlısına ne çok çeşidi vardır kabak yemeklerinin.
Geleneksel kuşbaşılı kabak, bulgur ve etle pişirilmiş, sarımsaklı yoğurtla yenen kabak, mücver, kabak karnı yarığı, yaşı kurusu kabak dolması, sandal kabak yemeği, kabak salatası, garnitürlü makarnalı kabak salatası.... Bunlar benim bildiklerim.
Bizim buralarda bal kabağından yaptığımız enfes tatlıya ek hatay yöresinde yapılan çıtır çıtır kabak tatlısı...
Önce şöyle bol cevizli, süzme yoğurtlu kabak salatası yaptım. Ağzınıza layık, pek güzel olmuş. Bir kaç gün sonra da kuşbaşılı bol domatesli acılı geleneksel yemek...
Düşündüm de bunca lezzet çeşidine rağmen kabağa nankörlük edip "Kabak tadı vermek" diye bir deyim yaratmışız.
Bıkmak anlamında, çok tekrarlandığı için isteksizlik yaratan şeyler için kullanılır.
"Her toplantıda aynı terane. Kabak tadı verdi artık."
"CHP'deki kifayetsiz muhterisler pıtrak gibi... Artık kabak tadı verdiler."
"Kılıçdaroğlu'nu savunup duruyoruz ama çok yanlış iş yaptı, inan kabak tadı verdi artık."
"Facebook'ta günaydından başka şey paylaşmayanlar kabak tadı verdiler."
"Televizyonda hep aynı yüzler... Artık kabak tadı veriyor."
"Şu televizyon dizileri de iyiden iyiye kabak tadı verdi."
Yemeğim güzel olmuş. Yaşar beğendi.
Sordum,"Sence kabak kadar zengin bir sebzeyi neden -kabak tadı vermek- diye bir deyimin içine soktuk dersin?"
"Bilmem ki, vardır bir nedeni. Biz şu tazecik, lezzetli Bor kabağından özür dileyelim mi?" dedi. Güldük. (Buralarda Bor kabağı çok meşhurdur. Bilmeyenler için notumuz olsun.)
Kabak tadı vermeyen insanlarla karşılaşmamanız dileğiyle...
7 Temmuz 2023 Cuma
Vazgeçebilmek
İnsan neden kendinde keramet vehmetmeli? Vazgeçilmez değiliz ki?
Yerini Ud Edenler
Arapça'dan gelen bir sözcük var: "ûd"
Eşsesli çalgı anlamındaki uddan farklı...Anlamı "utanma, sıkılma, gönül borcu, suç, günah" olarak açıklanır.
Dilimizde güzel bir deyimin içinde yer alır: "Yerini ûd etmek"
Pek çok arkadaşım hemen tanıdı, değil mi?
Birine "Yerini ud etme." demek şudur:
Şimdilik sevilen, saygı duyulan, beğenilen, takdir edilen birisin ama kendi ellerinle, dilinle, davranışlarınla insanları soğutup uzaklaştırma. Bugün seni takdir eden insanlar hemen yarın seni pişman ederler. Burnu büyüklük yapma, kerameti kendinde bilme, ne oldum delisi, buldumcuk olma. Dangalaklığı bırak, gönül kırma.
Yarın terk edildiğinde suç sadece senindir.
Olağanüstü, değil mi?
Siyasette "yerini ud edenler" ne denli çoğaldı, farkında mısınız?
30 Haziran 2023 Cuma
Akşener Vakıası
28 Haziran 2023
Hobi mi?
Kısa bir zaman öncesine dek bu ülkede, hele bizim buralarda "hobi bahçesi" kavramı diye bir kavram yoktu.
3 Mayıs 2023 Çarşamba
Yaprak döker bir yanımız / Bir yanımız bahar bahçe
PTT'nin önünden geçiyorum. Kapının önünde iki güvenlik görevlisi sigara içiyor.
DÜNDEN BUGÜNDEN
Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...
-
Sevgili yeğenim Bilgesu'nun yazmaya hevesini biliyordum. Arada yazdıklarını okur ve çok beğenirdim. Şiir yazdığını bilmiyordum. Gönd...
-
7’den 77’ye hemen herkesin yaptığı yaygın bir yanlışlıktan söz edeceğim. Eskiler buna galat-ı meşhur derlerdi. Çok yaygın olduğu ...
-
Sevgili Hocam Mazhar Kükey'i 35 yıl sonra yeniden görmek çok güzeldi. Uzun, çok uzun bir ömür diliyorum değerli hocama. Emekli oldukta...
-
Bir akrabam yıllarca önce anlatmıştı. Bahçeli'de kurban keserler. Kendisinin tüm itirazlarına karşın bir dirhem bile dağıtılmayan et e...
-
"Yıl 1962 Ankara’da yayımlanan, hükümet ve düzen işbirlikçisi bir gazete, kendi topraklarında yaşama özgürlüğü elinden alınmış mesn...
-
Nicedir aklımda. "Tanrı" dendiğinde küfür ediliyor sanan, boyuna kadar günaha batacağını düşünen Müslümanlar için "Allah...
-
DİLİM GİYDİRİR BANA KİLİM 1- 24.02.2015 tarihinde Kanal Türk’te akşam haberlerinde, haberleri sunan kişi "aile kabristanlığ...
-
Bugün bir arkadaşım anlattı. Çok öfkeli ve şaşkındı. Kızı 4. sınıfa gidiyor. Öğretmenin verdiği Türkçe dersinden bir ödevle ilgili ann...
-
“BENİM HALİM MEMLEKETİN HALİ.” Bor Devlet hastanesinde, son zamanlarda iki doktora gittim. İlki göz doktoru… Niğde Devlet Hastanesi...
-
Yıllardır zambak olarak bildiğim bu çiçeğin adının "süsen" olduğunu öğrendim. Okuduğum romanlarda, öykülerde, şiirlerd...