Kafamın takıldığı şeyler vardı; birilerine, bir şeylere kızgınlık, insanları anlayamamanın verdiği kafa karışıklığı... Kendi aklımla konuşuyordum.
Blogdaki yazılarım öncelikle benim içimi dökme, düşüncelerimi dışa aktarma yolumdur. İlle okunsun diye bir beklentisi yoktur. Okunursa da mutlu olurum.
19 Aralık 2020 Cumartesi
Aklımla Tartıştım
28 Kasım 2020 Cumartesi
MERHABA VE ARKADAŞLIK SÖZCÜKLERİ KATLEDİLDİ
28.11.2020, 17.19
Şu sanal âlem "bir âlem" doğrusu...
Sosyal medya dedikleri ise "bambaşka bir âlem".
Bilginin iyisi, doğrusu, kirlisi, yalanı, uydurması ne istersen piyasada.
Bu coğrafyada, düşünmeyi, kafa yormayı, değerlendirme yapmayı, çözümlemeyi, soru sormayı, dogmaları reddetmeyi, aramayı, öğrenmeyi doğamız gereği, zaten sevmeyiz. Bilginin aspirin gibi bize hazır sunulanı makbuldür.
İşte, bu âlemde her şey önümüze hazır gelince kabullenmek çok kolay. Önümüze gelenleri öğrenmeye ve anlamaya da gerek yok. Bas butona beğen ve paylaş... Hepsi bu.
Kaç zamandır "merhaba" ve "arkadaş" sözcüklerinin anlamları ve kökenleri ile ilgili açıklamalar dolaşır ortalıkta.
Açıklamalar uydurma ve doğru bilgi içermiyor. Açıkça söylemek gerekirse düpedüz yalan işte.
Ama açıklamaların "şirin" ve "kandırmaca dozu çok yüksek" doğrusu.
"Merhaba" sözcüğünün "Benden sana kötülük gelmez." anlamına geldiğini iddia ediyor. Açıklamanın sonunda "Benden herkese merhaba." sözleri var. Eee, hoş doğrusu... Ama doğru değil işte.
Sözcük Arapça kökenli... Dilimize " başka anlama geçiş" yoluyla girmiş ve Osmanlıca da bir selam, bir karşılama sözü olarak kullanılmaya başlamış. Anlamı ise "yayılın, rahat olun, genişleyin" şeklinde. Bir selam verme sözcüğü, o kadar.
"Benden herkese "yayılın, genişleyin, rahat olun". 😆😆😆😆"
"Arkadaş" sözcüğü Türkçe bir sözcük. Yapısı bakımından türemiş bir sözcük. "Arka" sözcüğüne yine Türkçe bir ek olan "-deş" eki getirilerek yapılmış. Bu ek, eklendiği sözcüğe "aynı işi yapan, aynı yerde bulunan, aynı özellikleri taşıyan, birbirinin yanında olan, aynı yeri paylaşan" vb. anlamlar katar. Vatandaş, meslektaş, dindaş, yoldaş, kardeş (karındaş), arkadaş, paydaş, türdeş vb....
Arkadaş ise birbirine destek olan, birbirine arka veren, sırt sırta olan anlamlarıyla kullanılır. Yani yapım ekinin verdiği anlamı düşünecek olursak "birbirine arka veren"...
Bu sözcüğün, sanal ortamda dolaşan öyküyle ilgisi yok. Hani eskiden savaşlarda askerler okla, kılıçla dövüşürken arkadan gelecek saldırıyı önlemek için sırtlarını büyük bir taşa verirlermiş gibi uyduruk bir açıklama... Yani arkasını taşa dayamak... Koca koca sitelerde ballandıra ballandıra, üstelik, şovenist bir anlatımla bu öykü anlatılıyor.
Şimdi bir an hayal edelim: Bilge Kağan, düşmanlarına savaş açmış. Çağırıyor yanına, beylerini, danışmanlarını, danışıyor. Bir karar alınıyor. 5000 kişilik ordusuyla savaşacak alan arayacaklar. 5000 askerin arkasını dayayıp savaşabileceği kayalarla dolu bir arazi. Bu araziyi buldular diyelim. Düşmanı bu arazide savaşmaya nasıl ikna edecekler? Hadi bu da oldu, peki at sırtında savaşan, uyuyan, akından akına koşan askerler atlarından inip sırtlarını kayalara mı dayayacaklar? İnmediler diyelim, atlar o kayaların arasında nasıl koşacak, manevra yapacak? Asker atını mı idare etsin, savaşı mı?
Şaka bir yana bilgisizlik böyle bir şey, bilmeyince uydurursunuz.
Arkadaş sözcüğünün kullanıldığı en eski kaynak 1797 tarihli. (Nişanyan Etimoloji Sözlüğü) Yani daha dün gibi, yani Anadolu'yu yurt bellememizden kaç yüzyıl sonra.
Anlamını bilmediğiniz yabancı bir sözcük bir derece anlaşılabilir belki, ama tepeden tırnağa mis gibi anadilinin varlığı olan bir sözcüğe bu kötülük nasıl yapılır?
15 Temmuz 2020 Çarşamba
SIKINTI
3 Temmuz 2020 Cuma
Nazım'a Mektup
ŞİİR DEFTERİM
29 Mayıs 2020 Cuma
Kadın olmak zor iş.
Anneleriniz kendilerinin birer taklidi olmanızı isterler. Yemek yapmaktan makyaja, onlar nasıl yapıyorsa, yapmışsa öyle yapmalısınız.
Yemeğe onun doğradığı soğan kadar soğan doğramaya zorunlusunuzdır örneğin.
Arkadaşlarınız sanki kendi arkadaşlarıymış gibi, onlarla yakınlık kurarlarsa sizi daha sıkı kontrol edebilecekmiş gibi davranırlar ya da arkadaşlarınıza hiç yüz vermezler. Yalnızlığa mahkum olmanız kontrol edilmenizi kolaylaştırır çünkü.
Hele bir özgün olmaya, yaratıcılık taslamaya kalkın; fırça hazırdır, hem de en kocamanından. Gözlerini üstünüzden ayırmazlar, aykırı olmanıza tahammül edemezler.
Hata yapmanıza asla izin vermezler.
Bu bir döngüdür aslında. Dönecek dönecek gene yaşanacak.
Babalarınız, size, sizin aklınıza, yüreğinize, becerilerinize, yeteneklerinize değil kendi kafalarında biçimlenen bir modele göre bir gelecek hazırlarlar size. Bunu da sizin iyiliğiniz için yaptıklarına inanır, sizi de inandırırlar. Birey olmanıza, özgür olmanıza, aykırı olmanıza asla izin vermek istemezler.
Erkek kardeşleriniz sizi ikinci anneleri gibi gördüklerinden sizleri de köle yerine koyarlar.
Tuhaf olan anne ve babalarınız bu durumdan son derece hoşnuttur.
Evlenmek asla kurtuluş değildir. En uygar, en çağdaş kafalı bir erkek bile karısının bir karış öne geçmesinden hoşlanmaz. Siz aklınızla, yüreğinizle her sıçradığınızda bir engele çarparsınız.
(Küçük bir anı: Bir sendikada kadın komisyonunun toplantısında, sendika başkanı telefonla arayan karısına fırça çekmişti de komisyon üyeleri şaşıp şaşıp kalmıştı.)
Kayınvalideniz, yemeğe eklediğiniz baharatın bile oğlunu öldüreceğini düşünür. Siz hep yanlışsınızdır. Siz de ona karşı koşullanmış olduğunuz için, o da, kadın olmanın zor yanını bir başka biçimde yaşar. Gelecekte sizin yaşayacağınız gibi. Döngü...
Çocuk sahibi olmak mı? Bizde zincire vurulmak gibidir.
Kadın ölür aile, çoluk çocuk darmadağın olur.
Erkek ölür, kadın bütün aileyi kenetler birbirine.
Kadın olmak aşağı yukarı budur ve çok zordur çook...
Ama bizim ülkemizde katmerli, dokuz kat katmerli zordur.
Siyasilerinden din adamlarına, herkes her türlü yobazlığı sizin üstünüzden yürütür.
Küfürlerin öznesi kadındır.
Namussuzların sığındığı kalkan kadının namusudur, her türlü alçaklık kadın namusu üzerinden yapılır.
Bir yargıç tecavüze uğrayan dokuz yaşındaki çocuk için "Rızası vardı." hükmü verebilir.
Ekonomi kötüye mi gidiyor? Sorumlu kadındır.
Ülkeyi yönetemez hale mi geldiler? Sorumlusu kadındır.
Kadın erkek halay çekmeniz bile yobazın malzemesidir.
Ancak bütün dünyanın unuttuğu bir şey var; dünya sadece kadınların omuzlarında dönüyor. Gök kubbe yalnızca kadınların hatırına çökmüyor.
28.05.2020, Edip Cansever
Edip Cansever'i ölüm yıl dönümünde anmak da mümkün olmadı.
Aslında canım istemedi.
Bunca acının, isyanın arasında; el kadar bebelere yapılanlara, el kadar bebelere yapılanları kutsayan insanlara, yalana, dolana, talana, hırsızlığa, arsızlığa, hırsa, yüzsüzlüğe, adaletsizliğe, kayırmacılığa, ötekileştirmeye, ahlakın-erdemin ayaklar altına alınmasına bu yürek dayanamıyor çünkü.
Sonra, gecenin bu saatinde, sabaha bu kadar az kalmışken kafama dank etti:
Teslim olmamak gerek. Acıya, o acıları yaşatanlara teslim olmamak gerek.
Umutsuzluğa kapılmak, kedere boğulup, bedeni açlık grevine sokmuş gibi aklı ve yüreği aç bırakmak teslimiyet değil de nedir?
Akıl ve yürek sağlam olmalı.
Akıl ve yürek tek silahımız, beslenmeli, korunmalı, arınmalı.
Akıl ve yürek umut ister, sevgi ister, dayanışma ister. Akıl ve yürek evrende yalnız olmadığını bilmek ister.
Tek dermanı var akıl ve yüreğin; sanat, şiir.
Binlerce yıldır kavganın, isyanın, baş kaldırmanın, teslim olmamanın, adalet arayışının feneri şiir olmuş.
Şiir binlerce yıl öncesinden günümüze insan olabilme kavgasını taşımış.
Bugün bu gerçeği nasıl unutur insan.
66 yıllık yaşamda diz çökmemeyi, boyun eğmemeyi şiirlerden öğrenmemiş miydim ben?
Sanatı yadsımak insanın kendini yadsıması gibi.
İyi ki bu dünyaya, bu ülkeye konuk oldun.
Bize verdiklerin için de sonsuz teşekkürler...
***
Edip Cansever,
28 Mayıs 1986'da, İstanbul'da sonsuzluğa karıştı.
21 Mart 2020 Cumartesi
AŞIK VEYSEL
12 Mart 2020 Perşembe
Yalnızca İnsan
![Görüntünün olası içeriği: ağaç, bitki, yazı, açık hava ve doğa](https://scontent.fist4-1.fna.fbcdn.net/v/t1.0-9/89238818_10158076556727661_1804587812868063232_n.jpg?_nc_cat=103&_nc_sid=8024bb&_nc_ohc=sKF8BptIlG0AX-rP0MF&_nc_ht=scontent.fist4-1.fna&oh=549cb209c7f21cd2509ce83d9555841e&oe=5E93A28A)
6 Mart 2020 Cuma
Erbil Tuşalp- Ben Tarihim Bay Başkan
Erbil Tuşalp, gazetecilikteki başarısının yanı sıra çok iyi bir araştırmacı - yazardır. Özellikle 12 Eylül Faşist darbesi ve ardındaki gerçekleri, faşist cuntanın faşistçe uygulamalarını çok titiz bir çalışmayla okuyucuya ulaştırmıştır.
27 Şubat 2020 Perşembe
BERAT - BERAAT
Bugün Berat Kandili olunca yerine denk geldi; yazayım dedim.
Geçenlerde, bir dostumuz, Osman Kavala'nın beraat ettikten sonra yeniden tutuklanmasını eleştirirken "berat" sözcüğünü kullanmıştı.
Berat- beraat
Bir "a" sesi, sözcüğün anlamını nasıl da değiştiriyor....
Berat: Sözcük Arapçadır.
1- Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge, patent anlamındadır.
2- Osmanlı Devleti'nde bir göreve atanan, aylık bağlanan, san, nişan veya ayrıcalık verilen kimseler için çıkarılan padişah buyruğu anlamında da kullanılır.
Berat Gecesi: Hz. Muhammed'e peygamberliğin bildirildiği şaban ayının on beşinci gecesi (Yani sözcüğün bir numaralı anlamıyla ilgili olarak Tanrı tarafından peygamberlik verilmesi)
Beraat: Gene Arapça bir sözcüktür ve "aklanma" anlamına gelir.
Aslında beraat yerine berat yazan dostumuzu asla suçlamıyorum Suç, Arap alfabesini Türk diline dayatanların ve yeniden Arap alfabesini hortlatmaya çalışanlarındır.
Biraz bilimsel bir açıklama olacak ama bilinmesi ve unutulmaması gerek:
Türk dili, ünlü bakımından zengin bir dildir. Arap alfabesinde ünlü sayısı azdır. Sözcükler, yazılışına göre değil, cümle içindeki anlamlarına göre değerlendirilir. Bu özellik nedeniyle, Türk dilinin kurallarını Arap alfabesiyle bağdaştırmak olanaksızdır.
Dikkat edilsin, zor değil "olanaksız" diyoruz.
Örneğin, Türkçe sözcüklerde iki ünlü asla yan yana gelmez, gelemez; dilimizin doğası budur çünkü.
Arap alfabesinde "berat ve beraat" sözcükleri aynı şekilde yazılır. (berât) Araplar kendi dillerinde cümlenin gidişinden beraat mi berat mı olduğunu anlarlar.
Ama Türkçe, doğası gereği bunu reddeder ve iki sözcük farklı yazılır. (Dil canlı bir varlıktır ve her canlı gibi kendini dış etkilerden korumaya çalışır. Doğasına aykırı bir dayatmaya direnir.)
***
Bir çift söz de "maşallah" sözcüğüyle ilgili.
Türk diline Arapça'dan giren sözcüğün yazılış şekli "maşallah"tır Ama Arapça okunuşu "ma" seslerinden sonra kesme işareti varmış gibi okunur. Yani ma'şallah şeklinde. Bu okunuş Türkçe ses özelliklerine aykırı olduğu için günlük konuşmada kullanmaz, yazdığımız gibi okuruz.
Araçların arkasına yazılan "maşaallah" sözcüğü ise amacının çok dışında "Allah maşadır." gibi bir anlam taşır. Belki kasıt bu değildir ama ortaya bu anlam çıkıyor.
(Dualarda Arap alfabesini kullanmaya devam edip, gizliden gizliye böyle yapmazlarsa günaha gireceklerini sanan Atatürkçülere de sitemli bir selam bizden. Web ortamında bolca bulunan resimli duaları yani. Harf devriminin neden yapıldığını anımsatmak boynumuza borçtur.)
23 Şubat 2020 Pazar
At
17 Şubat 2020 Pazartesi
Pembe Göğüslü Ötleğen Kuşu
Mutfakta işim vardı. Camdan içeri vuran güneşin duvardaki dansını görünce balkon kapısını açtım.
Serin havayı derin derin içime çektim. Bir hapşuruk... Bir daha...
Aksırsan da tıksırsan da kapı açık kalacak Feride, dedim.
Dalmışım, birden yakından ama çok yakından bir kuş sesi geldi. Rüyaların içinden gelir gibi; bahar, tanrılardan izin almış da, bu kuşun kanatlarında yeryüzüne inmiş gibi.
Çok güzel cıvıldadı...
Şaşırdım bir an, dondum kaldım desem yeridir. Kalbim duracak neredeyse. Yavaşça döndüm ki ne göreyim; göğsü ve boynu pembemsi tüylerle kaplı, başı renkli bir kuş, kapının ağzındaki sandalyeme tünemiş, bana bakıyor.
Nefes almaya korkuyorum ama yüreğimin atışını duydu ve pırrrr...
Balkon demirine kondu, bir kez daha cıvıldadı ve uçtu gitti.
Bu kuş bana bir şey söylemek için inmişti yeryüzüne... Mesajını verdi gitti... Anlayacağımı sandı ama anlamadım.
Hala anlayabilmiş değilim.
Bildiğim; evime bahar girdi. Yüreğimde de o kuş kanat çırpıyor.
Ah Oğlum Oğlum
Az önce gene dinledim.
Evladından doğan anne metaforu gene şaşırttı beni.
Bir kadının anne olduğunda tamama ermesi, zenginleşmesi, onunla büyümesi, onunla güçlenmesi...
Büyüleyici...
Anne olamadığıma hiç üzülmedim ben. Çocuklarım dünyalar kadardı, bana yettiler.
Ama bir oğulla doğmayı, büyümeyi, zenginleşmeyi ne çok isterdim. (Oğul eski Türkçe'de çocuk anlamındadır.)
***
ben doğayla karındaştım
bahar geldi sana açtım
nefesinle kucaklaştım
ben senden doğdum
bu sevda bir ömür gider
gölgen bile bana yeter
ben senden doğdum
en masum yanım
hem asi ruhum
ben senden doğdum
takatim gücüm
bilinsin buyum
ben senden doğdum
bahar geldi sana açtım
nefesinle kucaklaştım
ben senden doğdum
bu sevda bir ömür gider
gölgen bile bana yeter
ben senden doğdum
en masum yanım
hem asi ruhum
ben senden doğdum
takatim gücüm
bilinsin buyum
ben senden doğdum
13 Şubat 2020 Perşembe
"Batı bizi sevmiyor."
Filmi izlediğimiz sitede, filmle ilgili eleştirilere göz attım önce. Hani, belki yol gösterir bize, düşüncesiyle...
Ne gezer! Tutturmuşlar "Bu batı, bizi sevmiyor. Bizi sevmediklerini belli etmişler. Bizi neden sevmezler, haçlı kafası falan..."
Filmle ilgili yorum yok.
Filmi izledik. Eh işte, izlenebilir bir uyarlama olmuş.
Filmin hiç bir yerinde Türklerin sevilmediğini işaret eden bir sahne yok.
Tren yolculuğu İstanbul'da başlıyor. Enfes İstanbul manzaraları, mis gibi ramazan pideleri, yemeklerimiz görsel bir şölen olarak akıp gitti. Toplam da üç-dört dakikalık sahneler...
Bizi sevmediklerini nereden anladılar, anlamadım.
Biz başkalarının hakkımızda ne düşündüğünü deliler gibi merak eden eden özgüven yoksulu bir toplumuz galiba.
Başımıza ne gelirse gelsin "Batı bizi sevmez." e sığınıyoruz.
İyi de sevilmek neden önemli? Beraber yatağa mı gireceksiniz?
Durum, izlediğini görmeyen, gördüğünü anlamayan, duyduklarını yorumlayamayan, bilimsel eleştiri yapabilme becerisinden yoksun olma durumu...
İnternette film izlemeyi biliyor, klavye kullanmayı da...
Klavyesi olan yazıyor.
Ne kadar zavallı göründüklerini farkına varmadan.
Ama "Batı bizi sevmiyor."
11 Şubat 2020 Salı
Sardunya’ya Ağıt
Başgardiyan Rıza başta
Karalar bastı koğuşa
İkindiyin saat beşte
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dip kapalıya
İkindiyin saat beşte
Suçu tevatür ve esrar
Elbet bir kızıllığı var
İkindiyin saat beşte
Müdür koltuğa kurulur
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte
Aklı idamlık yoldaşta,
Yeşil ölümle dalaşta
Sabahleyin saat beşte
Can Yücel
Bu akşam Ataol Behramoğlu ve Nebil Özgentürk konuktular.
Nebil, bu şiirin öyküsünü anlattı.
Can Yücel hapiste iken eşi Güler Hanım ve çocukları Adana’ya ziyarete geldiklerinde Nebil Özgentürklerde kalırlarmış. Nebil 10-11 yaşlarındaymış.
Can Yücel eşinden çiçek istemiş. Güler Hanım ve Nebil Özgentürk’ün ağabeyi bütün çarşıyı gezip bir saksı sardunya bulmuşlar.
Can Yücel saksıyı pencerenin bir köşesine koymuş. Ancak bir gün bile geçmeden kraldan çok kralcı başgardiyan saksıyı almış ve atmış.
6 Mayıs sabaha karşı Nebil gürültü ve ağıt sesleriyle uyanmış. Ne olduğunu anlamaya çalışmış. Konukları Güler Hanım, annesi, babası hüzün içinde ağlıyorlarmış.
Üç körpe fidanın asıldığı gece.
Bir süre sonra, ne kadar sonra bilinmez, Can Yücel bu iki olayı yukarıdaki şiirde birleştirip anlatmış.
İçim doldu taştı. Gözyaşlarımı savuşturup sizlerle paylaşmak istedim…
(NOT: Fazıl Say bestesini Serenat Bağcan okuduydu.)
ŞİİR, EDEBİYAT, SANAT, KİTAP AŞKINA…
11.02.2016
9 Şubat 2020 Pazar
ZİNDANI TAŞTAN OYARLAR
"Zindanı Taştan Oyarlar" ...
Bir tek Uğur Mumcu'nun arkasından okunmasını fazla yadırgamadım.
Bir kaç kıt'asını okuyan şiirde yatan acıyı, isyanı, ustaya ve ahde vefayı, bir başkasının acısını aklıyla ve yüreğiyle duyabilmedeki yüceliği anlayamıyor.
Bu şiir Nazım Hikmet için yazılmıştır; başkaları için (kim olurlarsa olsunlar) okunması doğru olmaz.
Bir kaç kıt'a, belki, yitirilen canlar için okuyanların acılarını hafifletecektir ama tamamı olmaz. O Nazım'dır, Nazım içindir.
Üstelik yiğidin yattığı yer mezar değil hapis damıdır. Şiirin tamamını okumamış olanların, mezara gönderme yapmaları, en hafifinden tuhaf bir durumdur.
Kimsenin bu şiirin ruhunu harcamaya hakkı yoktur diye düşünüyorum.
***
ZİNDANI TAŞTAN OYARLAR
Bursa'nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Silâha bıçağa varmadı elin
Ne ana ne baba ne kız ne gelin
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
İçine bir yiğit koyarlar
Sağa döner böğrü taşa gelir
Sola döner çırılçıplak demir
Çeliğin hası da yiğidim aman böyle bilenir
Döşek melul mahzun, yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor
On üç yıl hapiste derman kalır mı?
Azrail aç susuz canın alır mı?
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman yerde yatıyor...
Gücüne kurban olduğum
Anam babam gibi övdüğüm
Dayan hey Aslan Ustam
Abenim
Yiğidim dayan.
Dayan hey gözünü sevdiğim
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler.
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.
Bütün hışmıyla dilimiz
Kökünden sökülmüş bir çınar gibi
Yüreğimiz içindedir.
Acısıyla sızısıyla alnının kara yazısıyla
Bir yanı nur içinde tertemiz.
Bir yanı sızım sızım sızlayan memleketimiz içindedir.
3 Şubat 2020 Pazartesi
Şair Çağının Tanığıdır
Şair taşıyıcıdır; dünü bugüne, günü yarına taşır.
Şair yükünün ağırlığını yüreğinde taşıdığı için acıları ilmek ilmek dokur.
Acılardan umutlar yeşerten can suyudur şair.
Tarih bilimdir, nesnel olmak adına, insanın acısını, toplumların acılarını görmezden gelir. Ama edebiyat insanın yüreğiyle ilgili, toplumun gönlüyle gerçeğini harmanlamakla ilgilidir. Bu nedenle tarih okurken gözlerinizin dolması, burnunuzun direğinin sızlaması, göğsünüzün sıkışması, tepeden tırnağa öfkeye, tepeden tırnağa isyana, kavgaya, tepeden tırnağa sevdaya dönüşmeniz olanaklı değildir.
İşte egemenleri, zalimleri, diktatörleri yıldıran, korkutan, uykularını kaçıran budur.
"Muktedirin" korkusu yürekten akla, akıldan ellerine geçerken "zulüm" olur. İşte bu nedenle, bu korku ölümcüldür.
Zulme karşı duyulan tepkidir egemenin sonunu getiren. Şiirin, sanatın beslendiği kaynak o tepkinin filizlendiği yüreklerdir.
***
1950 seçimleri sonrası... Demokrat Parti ve Menderes'in ülkeyi ABD üssüne çevirdiği, "tam bağımsızlık" ilkesinin, özgürlüklerin tırpanlandığı, bugün yaşadıklarımızın sebebi olan yıllar...
***
950'DEN NOTLAR
Irmaklar yorgun ağır
İnsanlar yapayalnız
Nedir üstümüzdeki bu karanlık bulut
Irgatın akşamlara kadar düşündüğü nedir
Yabancı bandıralar bayraklar emirler
Ne maviliklerde ferahlık ne toprakta güven
yurda ölüm tüccarları kurulmuş
Bu vatan bu millet bu bayrak
Satılmaz diyenden hesap sorulmuş
Yollar fabrikalar tarlalar
Bir hançer altında amansız
Dağ taş haber bekler hürriyetten
Nedir bu toprakların bitmeyen çilesi
Nedir nedir nedir
Bu gün karanlıkta apansız
Bir çığlık yükseldi memleketten
Ben bayraksız hürriyetsiz neylerim dedi
Kınalı keklikler uçtu düz ovalardan tabur tabur
Yabancı bu memlekette işin ne
Yerin altında damar damar madenlerimiz var
Bizi bekler
Götürüp top dökemezsin
Dağlarımız ırmaklarımız bize göredir
Tarlalarımız bize kadar
Ekemezsin
Bizim bu toprak için
Bu topraklarda dökülecek kanlarımız var
Elini kolunu sallayarak bu memlekette
Giremezsin çıkamazsın
Biliriz yağmaya geldin yabancı
Senin bu memlekette işin ne
Kesecekler yolumuzu
Ya siz çocuklar
Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri
Çocuklar bizim dediğimiz
Yüzümüze utanç duymadan bakmaktır
Mal değil mülk değil istediğimiz
Size namuslu bir dünya bırakmaktır
DÜNDEN BUGÜNDEN
Teyzeminkiyle aynı kumaştan diktirdikleri gökkuşağı renklerindeki yanar döner basma entarimin kirlenmesine aldırmadan, avluda bir köşeye ç...
-
Sevgili yeğenim Bilgesu'nun yazmaya hevesini biliyordum. Arada yazdıklarını okur ve çok beğenirdim. Şiir yazdığını bilmiyordum. Gönd...
-
7’den 77’ye hemen herkesin yaptığı yaygın bir yanlışlıktan söz edeceğim. Eskiler buna galat-ı meşhur derlerdi. Çok yaygın olduğu ...
-
Sevgili Hocam Mazhar Kükey'i 35 yıl sonra yeniden görmek çok güzeldi. Uzun, çok uzun bir ömür diliyorum değerli hocama. Emekli oldukta...
-
Bir akrabam yıllarca önce anlatmıştı. Bahçeli'de kurban keserler. Kendisinin tüm itirazlarına karşın bir dirhem bile dağıtılmayan et e...
-
"Yıl 1962 Ankara’da yayımlanan, hükümet ve düzen işbirlikçisi bir gazete, kendi topraklarında yaşama özgürlüğü elinden alınmış mesn...
-
Nicedir aklımda. "Tanrı" dendiğinde küfür ediliyor sanan, boyuna kadar günaha batacağını düşünen Müslümanlar için "Allah...
-
DİLİM GİYDİRİR BANA KİLİM 1- 24.02.2015 tarihinde Kanal Türk’te akşam haberlerinde, haberleri sunan kişi "aile kabristanlığ...
-
Bugün bir arkadaşım anlattı. Çok öfkeli ve şaşkındı. Kızı 4. sınıfa gidiyor. Öğretmenin verdiği Türkçe dersinden bir ödevle ilgili ann...
-
“BENİM HALİM MEMLEKETİN HALİ.” Bor Devlet hastanesinde, son zamanlarda iki doktora gittim. İlki göz doktoru… Niğde Devlet Hastanesi...
-
Yıllardır zambak olarak bildiğim bu çiçeğin adının "süsen" olduğunu öğrendim. Okuduğum romanlarda, öykülerde, şiirlerd...